Ünlü ressamların içe bakan resimleri: Otoportre
Otoportre, portre gibi resimde ve fotoğrafta sanatsal bir biçim. Öz portreler, doğaları gereği içe bakan resimlerdir. Kendi portresini yapan ressamın derdi 'kendisi' iledir ve işi kişiseldir. 14. yüzyılda aynanın Venedik'te bulunup geliştirilmesi ile ressamlar da kendi portrelerini yapmaya yönelmişlerdi. Sokrates insan yüzünü 'ruhun aynası' olarak ifade ederken diğer yandan 'Otoportre'ler de ressamların bir nevi aynası oldu. Batıdaki portreciliğin gelişen bir trend izlemesi, Osmanlı'da da 15. yüzyıldan başlayarak 19. yüzyıla kadar devam eden bir geleneği; "minyatür sanatında portrecilik" geleneğini başlatmış olduğu söylenebilir.
Giriş Tarihi: 23.09.2018
14:15
Güncelleme Tarihi: 23.09.2018
14:42
Gerçekçi bir resim anlayışına sahip ressam olan Hüsnü Yusuf, Türk resminde ilk otoportreyi yapmıştır.
Beyaz gömleği, fesi, boyunbağıyla belgeci bir niteliği var resmin. Duruşundaki tutukluk, bakışındaki çekingenlik bir birey olarak kendini belgelerken yaşadığı ikilemden geldiğini söylemek çok iddialı bir görüş sayılmamalıdır.
1452-1519 tarihleri arasında yaşamış İtalyan hezârfen, döneminin ünlü düşünür, mimar, mühendis, mucid, matematikçi, anatomist, müzisyen, heykeltıraş, botanist, jeolog, kartograf, yazar ve ressamın tam adı Leonardo di ser Piero da Vinci.
Kendisinden daha efsanevi başka bir ressam daha yok. Resim dalında yaptığı en ünlü iki eseri Mona Lisa ve Son Akşam Yemeği'dir. Otoportresinde henüz 60 yaşında olmasına rağmen kendisini çok daha yaşlı, hatta eski çağ insanları gibi resmetmiştir.
Sultan Abdülaziz'in oğlu olan son Halife Abdülmecit Efendi sadece başarılı bir ressam olarak anmak yeterli değil. Döneminin en seçkin entelektüellerindendi. Birkaç yabancı dil bilir, Batı müziğiyle de uğraşırdı. Konçertolar ve oda müziği eserleri bestelerdi. İstanbul'daki yabancı elçiliklerin raporlarında ondan bahsedilirken "Fes giymediği zamanlarda iyi yetişmiş bir Fransız'ı andırıyor" denirdi.
Gerçekçi bir sanatsal bakışı yansıtan otoportresinde katı bir belgeleme zihniyetinde olup, gömleği modern bir görünüm sergilese de, fesiyle, tespihiyle, hilafet armasıyla, şehzade ve halifelik unvanlarını vurgulayan öğeler, sembollerle Osmanlı görünümünde tasvir etmiş kendisini. Abdülmecit Efendi'nin tüm resimlerindeki en zayıf yanı eller, bu resminde de görülüyor.
Birinci yüzyılın varoluşçu ressamı ve her şeyden önce heykeltıraşı…
Yakın dostu Jean Paul Sartre, heykellerinin temelinde korku ve yalnızlığın olduğunu söylerken, Giacometti kendi yalnızlığını şu şekilde tanımlar: "Yalnızlık, benim anladığım anlamıyla, acınacak bir durum değil; daha çok gizli bir krallık, derin bir iletişimsizlik, fakat el uzatılamaz eşsizlikte, az çok belirsiz bir anlama biçimidir."
"Ruhunu gördüğümde, gözlerini de çizeceğim." Amadeo, bir kadının gözlerini çizebilmek için, onun ruhunu anlamak gerektiğine inanıyordu. Göz bebekleri belirsiz, uzun yüzlü, hüzünlü kadınları vardı. Ve kıvrımlı ince çizgiler, basit ve düz biçimler, uzatılmış figürler ile kolayca tanınan portreleri… İlginçtir,
Picasso'nun ölüm döşeğindeki son sözünün "Modigliani…" olduğu söylenir.