Vahdetin temsili lalenin edebiyatımızdaki yansımaları
Türkler tarafından asıl vatanı Orta Asya'nın Pamir Dağları'ndan Anadolu'ya getirilen ve buradan dünyaya yayılan lale, kentlerin simgesi ve baharın müjdecisi olarak adına festivaller düzenlenen nadir çiçeklerden biri… Edebiyatta ilk olarak Mevlana'nın şiirleriyle varlığını gösteren lale, klasik edebiyatımızda on altıncı yüzyıla kadar yabani ve taşralı bir çiçek olarak değerlendirildi. Özellikle Lale Devri'nden sonra şairlerin vazgeçemediği temalardan biri oldu. Vahdetin temsili lalenin edebiyatımızdaki yansımalarını derledik.
Giriş Tarihi: 21.05.2020
06:57
Güncelleme Tarihi: 31.05.2024
17:32
Adına her yıl festivaller düzenlenir
🔷 Osmanlı'da III. Ahmed zamanında bir devre de adını veren İstanbul'un ve Türkiye'nin simgesi olan lale, 15. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa'ya götürüldü.
🔷 1500'lü yılların ikinci yarısında, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun İstanbul Büyükelçisi olan bitki bilimci Ogier Ghislain de Busbecq 'in gönderdiği lale soğanları, önce Avusturya'nın Viyana şehrine oradan da Hollanda'ya ulaştı.
LALE DEVRİNİN USTA ŞAİRİ NEDİM'İN BEYİTLERİ VE ANLAMLARI
Hollanda'da da kısa sürede popüler hale gelen bu çiçeğin Kanada'nın başkenti Ottawa'ya geçmesiyle lale, tüm dünyada tanınır hale geldi. Bu uzun yolculuğunun son durağı olan Kanada'da , Hollanda'da ve Japonya'da, Anadolu'nun bu ünlü çiçeğinin adına her yıl festivaller düzenleniyor.
Avusturya elçisi olarak görev yapmış olan Ogier Ghiselin De Busbecq, Sultan Ahmed'de kahvehanede otururken, dönemin gençlerinin sevdiği kıza mesaj vermek için kulağına farklı anlamlar taşıyan lale taktığını görmüş ve dikkatini çekmiş çünkü onun memleketinde böyle bir çiçek yok. Gençlerden birine başını göstererek, 'O nedir?' diye sorar. Genç de kulağına taktığı laleyi unutmuş olacak ki cevaben 'tülbent' der yani Tulip, tülbent kelimesinden gelir. Bu olaydan sonra Busbecq, lale soğanlarını alıp, İstanbul'dan Avusturya'ya kaçırdığı ve Hollanda'ya gönderdiği kitap sandıklarının arasına saklayarak oradaki dostuna, 'Bu soğanlar senin çok hoşuna gidecek, çok güzel çiçek açar. Türkler buna tülbent diyorlar.' diye bir mektup yazmıştır.
Lale ile uğraşmak üzere "akademi" kuruldu
🔷 Osmanlı'da laleye düşkünlük , Kanuni Sultan Süleyman zamanında başladı. İstanbul'da ıslah edilmiş laleyi ilk olarak, Tabib Mehmed Aşkî Efendi'nin Takvîmü'l-kibâr ve Mi'yârü'l-ezhâr adlı eserine göre, Kanuni'nin şeyhülislamı Ebussuud Efendi yetiştirdi. Lale, bu yüzyılın ikinci yarısının başlarında İstanbul'daki şöhretine ilave olarak, Avrupa'da da şöhret kazandı. Yüzlerce çeşidi üretildi. Lalezarlar (lale bahçeleri) popüler oldu.
🔷 Laleyi tasvir eden şiirler, lalenamelerde toplandı. Lale ile uğraşmak üzere bir Encümen-i Daniş (akademi) bile kuruldu. İran'dan gelme 'duhteri ' adlı lale soğanının tanesi bin altına satıldı. Lale fiyatları giderek arttı. Öyle ki Sultan 3. Ahmed narh koymak zorunda kaldı.
1725 tarihli narh defterine gör e 306 çeşidinden en pahalısı, 200 kuruş ile 'nar mızrağı' adlı laledir. Lalenin seyahati Anadolu'dan Hollanda'ya uzandı. Çok renkli laleler tutuldu. Amsterdam'da bir ev alabilecek paraya satıldı. İnsanların cemiyetteki yeri, bahçesindeki lalelere göre tayin edilir oldu. Lale borsası çöktüğünde, bir gecede zenginler fakir düştü. Avrupa'da 1634-1637 yılları arasında tam bir tulipmania (lale çılgınlığı) yaşandı. Alexandre Dumas'nın Siyah Lale romanı bu devri anlatır.
Hakiki lale 6 yapraktan bir çanak oluşturur
🔷 Lale renk olarak kırmızının tonları içerisinde yer alır ve 6 yapraklı dır. Lale bahçelerinde yaprakları 6'dan fazla olan lale görmeni, genetiğiyle oynanmadıysa, imkansızdır. Hakiki lale, 6 yapraklıdır ve 6 yapraktan bir çanak oluşturur; bu da 6 yönü yani ön-arka, sağ-sol ve alt-üst temsilindedir.
🔷 Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mimar Sinan tarafından inşa edilen Rüstem Paşa Camisi, Osmanlı'nın en süslü camisidir. 16. yüzyılda İznik çinilerinin seçkin örnekleriyle bezenen camide, natüralist üslupta resmedilmiş, 41 değişik lale motifi yer alır.
🔷 Fatih Sultan Mehmed döneminden itibaren, Manisa'dan İstanbul lale bahçelerine gelmeye başlayan çiçeğin, tarhlar halinde kırmızı, mor, sarı ve pembeleriyle öbek öbek yer alması, şairlerin dünyalarına da pek çok şey katmıştır.
Lale Devri dediğimiz devir, çiçeğin 15. yüzyıldan yani Fatih döneminden itibaren İstanbul muhitlerinde ve eşraf arasında işlenerek ve güzelleşerek aldığı şeklin nihai noktasıdır. Ona göre bahçeler yapılır, şelaleler oluşturulur, lale çiçeğinin etrafında yer alacak çiçek ve bitkilerin seçilmesi gibi olayların içerisinde de şairlerin şarkılar devreye girer.
Lale, edebiyatta zengin bir dünya ifade eder
🔷 Lale, edebiyatta zengin bir dünya ifade eder ki Fatih Sultan Mehmed'in kendisi, lale üzerine şiirler yazarak bu geleneği başlatanlardan biridir. Onun devrinde Necati Bey'in 'Lâle-hadler yine gülşende neler etmediler...' diye başlayan meşhur şiiri, neredeyse bütün şairler tarafından taklit edilmiş, nazireleri söylenmiş ve 'Bundan daha güzeli nasıl söylenebilir?' şeklinde birbirine benzeyen ve devam eden asırlarda, birbirini aşmak isteyen şairlerin hedefi haline gelmiştir.
🔷 Her şair, her sene yetiştirilen laleye farklı bir isim verirdi. Bunlar arasında Gönül Yarası veya Tir-i Müjgan gibi isimler vardır. Tir-i Müjgan kirpik oku manasındadır. Gönül Yarası adını taşıyan bir lalenin kırmızılığının kalbi ve koyulaşmış bir yarayı düşündürdüğünü anlayabiliriz.
LALE YÜZLERCE YILLIK KÜLTÜRÜMÜZDE NASIL YER ALDI?
Zamanla yeni türleri yetiştirildi
🔷 Zamanla yeni türleri yetiştirilerek şehirli olan lâle, çiçek meclisinin başlıca konukları arasına kabul edilir. Gülle rekabet edememiş gibi görünse de, Baki'nin lâle redifli gazelinde tâcına jâlelerden mücevher takarak çemenliğin sultanı olur.
Jâleden takınur tâcını gevher lâle Şâh olupdur çemen iklîmine benzer lâle
Bâkî
Şeyhülislâm Esad Dîvânı'ndaki 43 beyitlik kaside, Ahmed Paşa Dîvânı'ndaki terci-i bendin 5. bendi, Melîhî, Zâtî, Bâkî, Muhibbî, Sâbit ve Âsâf Dîvânları'ndaki lâle redifli gazeller, şimdiye kadar yapılan çalışmalarda tespit edilen lâle redifli şiirlerdir. Tüm lale isimlerini içeren kasidelerin toplandığı Fâiz Efendi ve Şâkir Bey Mecmuaları da lâle konulu şiirler için zengin birer kaynak oluşturmaktadır.