Yazılı tarihin ufkumuzu açan ilk ürünleri
Dünya, yazının icadıyla kendini medeniyetlerin oluşumuna hazırladı. O tarihten itibaren karanlık çağlar, resim-yazı ikilisiyle aydınlığa yürüdü. Bu süreç, bilimsel çalışmaların yanı sıra 'ilk'lerin de perdesini araladı. Peki, ilk okullar nasıl kurulmuştu? İlk akvaryum, ilk tarihçiler, ilk aşk şarkısı tarihte yerini nasıl belirledi? Mahkeme kararının ilk nüshası bize adalet hakkında neyi vurguladı? Yazılı tarihin ufkumuzu açan 'ilk'lerini sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 01.07.2019
16:35
Güncelleme Tarihi: 01.07.2019
18:00
Bir yüzyıl öncesine kadar kadim devirlerde Sümerlerin varlığı bile bilinmemesi oldukça şaşırtıcı. Birkaç yüzyıl önce Orta Doğu'nun Mezopotamya olarak bilinen bölgesinde kazıya başlayan arkeologlar ve bilim insanları Sümerlerin değil Asur ve Babillerin izlerini araştırıyorlardı. Bu halklar ve uygarlıklar üzerine Yunan ve İbrani kaynaklarından oldukça fazla bilgi edinmişlerdi. Ancak Sümer ve Sümerlere ilişkin hiçbir fikirleri yoktu. Geçerli olan kaynaklarda bu halk ya da ülkelerine ilişkin bir iz bulunmuyordu. İki bin yılı aşkın süredir Sümer ismi tarihin belleğinden silinmiş durumdaydı.
Günümüzde ise Sümerler artık Yakın Doğu'nun en iyi tanınan halklarından birini oluşturuyor. Amerika'nın ve dünyanın diğer önemli müzelerine dağıtılmış heykelleri ve kabartmalardan Sümerlilerin görünüşlerinin nasıl olduğunu biliyoruz. Maddi kültürlerini gösteren görkemli bir kesit -tapınaklarını ve saraylarını inşa ederken kullandıkları sütunlar ve tuğlalar, aletleri ve silahları, kap kacakları, arpleri ve lirleri, mücevher ve süs eşyaları- yine bu müzelerde bulunabilir. Dahası, bu müzelerin koleksiyonlarında bulunan ticari, hukuki, yönetsel belgelerin yazılı olduğu gerçekten de on binlerce (sözün gelişi değil, gerçekten) Sümer kil tableti bize kadim Sümerlerin toplumsal yapıları ve yönetsel düzenlemeleri hakkında pek çok bilgi verir.
Hatta -nesneleri suskun ve hareketsiz bir bilim olduğundan arkeolojinin çoğunlukla en az üretken olduğu yerde- biz bir dereceye kadar Sümerlerin yüreklerine ve zihinlerine bile girebiliyoruz. Gerçekten de Sümer dini, etiki ve felsefesini gösteren edebi yaratıların yazılı olduğu çok fazla tablete sahibiz. Bütün bunlar, Sümerlerin büyük bir olasılıkla yazı dizgesini icat eden birkaç halktan biri olmalarından değil, aynı zamanda bunu canlı ve etkin bir iletişim aracı olarak da geliştirmelerinden kaynaklanmaktadır.
MÖ 4000'li yılların sonlarına doğru, yaklaşık beş bin yıl önce, Sümerler ekonomik ve yönetimsel ihtiyaçlarının bir sonucu olarak kil üstüne yazı yazma düşüncesine büründüler. İlk girişimleri kaba ve resim yazı biçimindeydi. Bunlar yalnızca en basit yönetim kayıtları için kullanılabiliyordu. İzleyen yüzyıllar içerisinde Sümerli yazmanlar ve öğretmenler giderek yazı dizgilerini öyle değiştirdiler ve biçimlendirdiler ki resim-yazı niteliği tamamen ortadan kalktı ve hayli geleneksel, saf fonetik yazı dizgesine dönüştü.
MÖ 3000 yılın ikinci yarısında Sümer yazı tekniği en karmaşık tarihsel ve edebi yapıtların bile kolaylıkla yazılmasına yetecek esnekliğe erişmişti. MÖ 3000'li yılların sonlarına gelindiğinde Sümerli yazarların o zamana kadar yalnızca sözlü anlatımlarında bulunan edebi yaratıların çoğunu -kil tabletler, prizmalar ve silindirlere- kaydettiklerine kuşku yoktu. Ancak, arkeolojik rastlantılar nedeniyle, aynı döneme ait on binlerce ekonomik ve yönetsel tablet, yüzlerce adak yazıtı bulunmasına karşın, bu çağın edebi belgelerinden henüz pek azı gün ışığına çıkmıştı.