Yetenekli dehaların tuvallerinden okunan rahatsızlıkları
Pablo Picasso migrenden, Claude Monet ile Vincent Van Gogh katarakttan, Galile şaşı olduğundan, kimisi de miyopluktan, astigmattan şikâyetçiydi. Eserleri bugün servet değerinde olan bu dehaları, sıradan insanlardan ayıran sadece yetenekleri miydi?
Giriş Tarihi: 19.02.2019
19:53
Resmi yapılanlarda en çok şaşılık, ressamlarda ise katarakt var. Ressamlarda neden çok katarakt oluyor diye araştırma yok. Ama belki açık havada çalışmaktan dolayı çok ultraviyole aldıkları için olabilir.
Osmanlı padişahlarının portrelerinde hep rötuş yapılmış, hiçbir problem görülmüyor.
Ama İtalyan Medici Ailesi'nin portreleri incelendiğinde onların aile boyu yüksek miyop olduğu görüldü. Gözleri büyük, öne doğru çıkık ve kısarak bakıyorlar.
James Joyce'un gözünde iltihaplanma olmuş, sayısız ameliyat geçirmiş ve sonunda da gözünü kaybetmiş. Hastalığın aşamalarını portrelerinden takip edebiliyorsunuz.
Galile'nin de şaşı olduğunu portrelerinden biliyoruz.
Astigmatlık, korneanın, her yönde aynı eğiklikte (daire şeklinde) olmamasından kaynaklanan bir göz kusurudur. Basitçe gözün bir küre şeklinde değil de yumurta şeklinde olmasıdır. Bu göz kusurunda göze gelen ışınlar bir odakta, yani belli bir noktada kesişemezler. Buna bağlı olarak da bir görüntüde belirli bir uyum içerisinde bulunan çizgiler ve dış hatlar da diğerlerine kıyasla odakta daha az toplanacaktır. Nihayetinde de retinada (görme tabakasında) bulanık bir görüntü oluşur.
İspanyol rönesansının mimar, ressam ve heykeltraşı El Greco (1541-1614), resimlerinde bazı figürleri dikey olarak uzatmasıyla bilinir. Göz doktoru German Beritens, bu uzatmaların astigmatlıktan kaynaklandığını ileri sürmüştü.
Beritens, astigmatizm teorisini, El Greco benzeri dikey uzamalar üreten özel bir lensi kullanarak konuklarına göstermeyi denedi. Fakat Beritens'in teorisinde bazı problemler bulunuyordu. Ortak bir itiraz, herhangi bir dikey uzamanın, El Greco'nun hem konu edindiği şeye hem de tuvale ilişkin görüşünü de etkilemesi gerektiğidir. Bu da, astigmatlık etkisinin büyük oranda ortadan kalkmış olması gerektiği anlamına gelir. Muhtemelen daha sorunlu olan, düzeltilmemiş astigmatizmin, görüntü boyutunda bir değişiklikten ziyade, esas olarak bulanık görüşe neden olmasıdır.
Katarakt, göz bebeğinin arkasında bulunan ve görmeyi sağlayan doğal göz merceğinin saydamlığını kaybederek matlaşmasıdır ve gözlükle düzeltilemeyen bir göz kusurdur. Başka bir deyişle görüşün, buğulanmış bir camın arkasından bakıyormuşçasına bozulmasıdır. Kataraktı bulunan insanlar genellikle renk ayrımını yapmakta güçlük çekerler ve daha ciddi vakalarda, mavi ışık neredeyse tamamen engellenir.
Claude Monet, 1912 yılında kendisine katarakt tanısı konulmuş ve ameliyat olması önerilmiş ünlü bir ressam. Ne var ki; Monet uzunca bir süre boyunca ameliyat olmayı kabul etmez. Takip eden on yıl boyunca, tıbbi kayıtlarında belgelendiği üzere kritik detayları görme yeteneği giderek azalır. Bu durumdan, Monet'in renk algısı da etkileinr.
1914 yılında, kırmızıları, mat ve bulanık göründüğünü söyler ve 1918 yılı itibariyle de boya tüplerinin etiketindeki renkleri ayırt etme yetisi son derece azalır.
Kataraktlarının görsel etkisi, aynı sahnenin iki resminde kendisini gösteriyor: Bahçesindeki nilüfer göletinin üzerindeki Japon yaya köprüsü. İlk resim, Monet'e katarakt teşhisi konulmadan 10 yıl önce yapılmış ve neredeyse ince renk ayrımlarından bütün detaylara kadar kendisini gösteriyor.