Bir bülbülün öyküsü: Safiye Ayla
Sesindeki billur tını ve söyleyişindeki kusursuzluğuyla hafızalarda ve musiki dünyamızda silinmez izler bırakmış bir isim Safiye Ayla. Müziğe küçük yaşta piyano çalarak başlayan Ayla, ardında sadece kendisiyle özdeşleşen şarkıları miras bıraktı. Klasik Türk müziğinin önemli sanatçılarından Safiye Ayla'yı doğum yıl dönümünde yaşam öyküsü eşliğinde anıyoruz.
Giriş Tarihi: 14.07.2019
09:48
Güncelleme Tarihi: 14.07.2019
10:04
1907'de İstanbul'un Kadırga semtinde dünyaya gelir Safiye Ayla. Babası, Hicazîzâde Hafız Abdullah Bey, annesi Suudi Arabistan'dan gelip küçük yaşta Osmanlı sarayına girmiş ve daha sonra çıkarılmış Seyyide Hanım'dır. Safiye Ayla henüz doğmadan babası Abdullah Bey'i, üç yaşındayken de annesini kaybeder. Ailesini kaybedince Çağlayan Darüleytam'da büyütülür.
İlkokuldan sonra, Bursa Kız Muallim Mektebi'ni bitiren Ayla, öğrenimini tamamladıktan sonra, kısa bir süre öğretmen olarak çalışsa da, mesleğine devam etmez.
Müziğe, küçük yaşta piyano çalarak başlayan Ayla, sesinin güzelliğinin fark edilmesinden sonra ilk ciddi musiki derslerini, önce, besteci Mustafa Sunar'dan, sonra da, Yesari Asım Arsoy, Sadettin Kaynak, Selahattin Pınar, Udi Nevras, Mesut Cemil ve Refik Fersan gibi ünlü bestekar ve söz yazarlarından yararlandı.
"Ah Bu Gönül Şarkıları" dinlemek için tıklayın.
İlk plağını 1930'da doldurdu. Yesâri Asım Bey'in "Sevda Yaratan Gözlerin" ve "Bekledim de Gelmedin" şarkılarını seslendirdi. İlk plağını çıkarttıktan sonra ülke çapında tanınan bir ses sanatçısı haline gelen Ayla'nın, bundan sonra doldurduğu 500'ü aşkın sayıda plağının her biri, satış rekorları kırdı.
İlk kez 1931'de, Darüttalim-i Musiki Heyeti'nin konserlerinde sahneye çıkan Ayla, İstanbul, Ankara Radyoları ile İstanbul Konservatuarı İcra Heyeti'nde görev yaptı.