İlk Türk operasının bestecisi Ahmet Adnan Saygun
"Türk beşleri"nin en popüler isimlerinden biri olan Ahmet Adnan Saygun, ilk Türk operasının bestecisi ve ilk kez "devlet sanatçısı" unvanını alan kişidir. Sayısız besteye imza atan Saygun, Yunus Emre'nin şiirlerinden bestelediği Yunus Emre Oratoryosu ile de döneminde adından sıkça söz ettirmiştir. Ölüm yıl dönümü sebebiyle Türk kültür ve sanat hayatında bu denli etkin rol üstlenen Ahmet Adnan Saygun'un hayatı ve sanatına dair ince nüansları siz Fikriyat okurları için derledik.
Giriş Tarihi: 06.01.2020
16:51
Güncelleme Tarihi: 06.01.2020
17:12
Saygun, 1931'de Türkiye'ye dönüp bir süre Musiki Muallim Mektebi'nde müzik öğretmenliğine başladı, müzik imlası ve kontrpuan dersleri verdi. O yıllarda Türkiye'yi ziyaret edecek olan İran Şahı Rıza Pehlevi şerefine ilk Türk operası olan Op. 9 Özsoy Operası'nı bir ay gibi çok kısa bir sürede yazdı.
Sağlık sorunları yaşayan Saygun, görevini ihmal etme gerekçesiyle öğretmenlikten uzaklaştırıldı. Fakat Saygun, 1936'da İstanbul Belediye Konservatuvarı'nda öğretmenliğe geri döndü, 1939'a kadar bu görevde kaldı.
İlk Türk operası “Özsoy Operası”
Özsoy Operası, Ahmed Adnan Saygun'un bestelediği ve Firdevsî'nin Şehname'sinden uyarlanan Türkçe olan librettosunu Münir Hayri Egeli'nin Türkiye Cumhuriyeti tarihinin sahnelenen ilk operasıdır. İlk kez 1934'te Münir Hayri Egeli'nin rejisi ve Ahmet Adnan Saygun'un orkestra şefliği altında iki devlet başkanı önünde Ankara Halkevinde sahnelenmiştir.
Sanatçının hayatındaki dönüm noktası: Yunus Emre Oratoryosu
Yunus Emre Oratoryosu, Ahmet Adnan Saygun tarafından bestelenen ve Yunus Emre şiirlerine dayanan Türkçe oratoryodur. 1942'de eserini tamamlayan Saygun'un eseri, 25 Mayıs 1946'da eserini Ankara Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi'nde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası tarafından seslendirildi.
Eser aynı zamanda İngilizce, Fransızca gibi pek çok dile çevrildi. 14 Kasım 1958′de New York'ta Leopold Stokowski yönetiminde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda, bir ay sonra Almanya'nın Potsdam kentinde Saygun'un yönetiminde seslendirilen eser, yurtdışında çeşitli şekillerle yorumlandı.
Ahmet Adnan Saygun’un sanat anlayışı
En üretken ve çok yönlü Türk bestecilerinden biri olan Ahmet Adnan Saygun, bestelerinin yanında sanat hakkındaki görüşleriyle de adından sıkça söz ettirdi.
Saygun'a göre sanatsal açıdan bakıldığında, bir yapıtın yüksek sanat seviyesine çıkartılabilmesi için, sanatçının kendi kültürünü özümsemesi ve onu yozlaştırılmadan evrensele, yani insanlığın ortak mirasına doğru taşıması önemlidir. Bunun için her şeyden önce, sanatçının öz varlıklarını iyi tanıması ve onlara sahip çıkması gerekmektedir.
Sanatta kültür ve evrensellik
Saygun, bazı aydın görünümlü kişilerin aksine, halk kültürünü yakından tanıma yoluna gitmiş̧, halk ruhunu özümseyebilmiş, halkın acı, umut ve beklentilerine kulak verebilmiş bir sanatçıdır. Bunu 1945 yılında yayınladığı "Yalan" adlı 'Sanat Konuşmaları' nda da şöyle dile getirir:
"Köy yolunun toprakları üstüne uzanmış̧ bir köylü kızını hatırlıyorum. Yanında anası. Dağ başının iki insanı meçhul bir kaynağın hasretini çekiyor; çünkü doktora ulaşmak lazım. Ufak bir yardımın şükranı, hasta kızın gözlerinden yaş ve dudaklarından ağıt halinde döküldü. O zaman kollarında fonograflarla köyleri dolaşan ve ayranını içtiği köylüyü türküye zorlayanları düşündüm. Anladım ki, musikiciye, fonografın yazdığı türküden önce, o türkünün sahibini duymak gerekir"