Mehmet Akif Ersoy'un musiki yönü
Şair, veteriner hekim, öğretmen, vaiz, hafız, Kur'an tercümanı ve siyasetçi. Belki de bu unvanlarının içerisinde en önemlisi İstiklal Marşı'nın yazarı. Kısa hayatına birçok mesleği sığdıran bu başarılı isim Mehmet Akif Ersoy'dan başkası değildi. Mehmet Akif, hayatının her döneminde musikiyle bizzat uğraştı. Bunun yanı sıra yakın dostlar edindiği musiki çevreleriyle de bağını hiç koparmadı. İşte Mehmet Akif'in ruha ve kulağa hitap eden musiki yönü…
Giriş Tarihi: 25.04.2019
14:05
Güncelleme Tarihi: 25.04.2019
15:02
Hasan Basri Çantay'ın 1926 yılında şahit olduğu bir olay bu bakımdan dikkat çekicidir:
"İstanbul'da Karesi otelinde misafirdim. Üstad ve rahmetli Ruhi Naci ile birlikte otelin gazinosunda oturuyorduk. Neyzen Tevfik çıkageldi, o koca üstadın elini tuttu, yüzüne gözüne sürdü, öptü, öptü… Beş on dakika geçti geçmedi, Hafız Sami Efendi geliverdi. O da karşıdan üstadı görmüştü. Senelerden beri kendisine mütehassirdi. Gariptir ki aynı merasim-i istirhamı o da ifa etti.
Fakat oturuşu Neyzen gibi mübalatsız değildi daha çok hürmetkarane idi. Bu iki üstada koca üstad söylüyordu, onlar dinliyorlardı. Gazinonun içi dışı dolmuştu. Öyle ya bir şair, bir neyzen, bir de hanende toplanmış, bir araya gelmişlerdi. Üstada Hafız Sami'ye bir gazel okutmasını işaret ettim, ihtimal kalabalıktan hoşlanmadığı için kaşlarını kaldırdı. Biliyorum ki hanendenin dünyada hatrını kıramayacağı adam belki yalnız koca üstaddı. Hafız Sami, Akif'in ellerini öptü, "gönülden çıkarmamasını" niyaz ile ayrılıp gitti. Kalabalık da bir hayli dağılmıştı. Tevfik torbasından o biricik nayını çıkardı:
"Emret üstadım!" dedi."
Akif'in musikişinaslar nezdindeki itibarı aslında çok daha eskilere uzanmaktadır. Şairin yakın dostlarından Selahaddin Bey, Eşref Edip'e 1894-1895 yıllarında Yeniköy'de oturduğunu belirttikten sonra, bir gün Akif'in çalıştığı kaleme gelerek "Bu Cuma sana geleceğiz. Sen yalnız Aziz'i getireceksin. Başkalarını çağırmayacaksın. Ben de kimi istersem getireceğim." dediğini anlatır.
Akif'in özellikle iki büyük manzumeyle tebcil ettiği Şerif Muhiddin Targan'la dostlukları çok önemlidir. Peygamberimizin ahfadından Şerif Haydar Paşa'nın oğlu olan Şerif Muhiddin üç yaşındayken piyano, altı yaşında da ud çalmaya başlamış ve on üç yaşında üstün bir udi olarak tanınmıştır. Zekai Dedezade Ahmed (Irsoy) ve Ali Rıfat (Çağatay) Beylerden meşk eden Şerif Muhiddin'le hangi tarihte tanıştıkları bilinmiyor. Şerif Muhiddin 1916 yılında babasıyla birlikte Medine'ye gittiğine göre, bu tarihten önce tanışmış oldukları tahmin ediliyor.
Akif, Şerif Muhiddin ve kardeşi Abdülmecid Bey ile hususi hocaları İzmirli İsmail Hakkı Bey delaletiyle tanışır. Eşref Edip'in verdiği bilgiye göre, Şerif Haydar Paşa bir gün İsmail Hakkı Bey'e gıyaben tanıdığı ve şiirlerini büyük bir zevkle okuduğu Mehmet Akif'le tanışmak istediğini söylemiş, bunu üzerine İsmail Hakkı Bey yakın dostlarından Akif'i alıp Çamlıca'daki köşke götürmüştür.
O gün udunu ilk defa dinlediği Şerif Muhiddin, Akif'i farklı mızrabı ve üstün tekniğiyle büyüler. Artık Safahat şairi de, birçok âlim ve sanatkârın uğrak yerlerinden biri olan Çamlıca'daki köşkün müdavimlerinden olur ve Şerif Muhiddin'i dinlemekten çok büyük zevk almaktadır.