Modern zamandaki 'tüketici birey' hastalığı: Oniomania
Yaşadığımız zamanın belki de biraz gerisine baktığımızda alışverişin zahmetli bir iş olduğunu hatırlayabiliriz. Basit bir kazağın bile her yerde bulunmadığı, her üründen belli sayıda üretildiği dönemler… Bir ayakkabı için dükkan dükkan gezilirdi. "Seneye de giyer" diyen ebeveynler kaç kuşağı o kıyafetlerle büyüttü. Şimdi ise bırakın mağaza mağaza gezmeyi bir tık ile tüm ürünler elinizin altında. Yalnızlığın, değersizliğin, kıdem ve erdemin giyim kuşamdan anlaşılacağı maddi bir hayata geçiş yaptık. "Oniomania" adı verilen alışveriş hastalığı nedir, tedavisi var mıdır? Sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 20.12.2018
12:36
Güncelleme Tarihi: 20.12.2018
13:55
BOZUKLUK 18 YAŞINDA BAŞLIYOR, EN ÇOK KADINLARDA GÖRÜLÜYOR
Batı ülkelerinde yapılan araştırmalarda kompulsif satın almaya dair genel toplum içinde %1 ile %6 arasında değişen bir yaygınlık oranı saptandı. Kadınlarda erkeklerden daha fazla görülüyor. Bozukluğun başlangıç yaşı genellikle 18 yaş civarı olmakla birlikte kişiler genellikle 20'li,30'lu yaşlarda içine girdikleri ciddi finansal problemler sırasında profesyonel yardım için başvururlar.
KADINLAR NEDEN ALIŞVERİŞE DAHA DÜŞKÜN?
İnsanlar, iç dengeleri bozulduğunda, kendilerini değersiz, güçsüz ya da depresif hissettiklerinde bunu dışa vurumları farklılık gösterir. Öte yandan bu dışa vurumlar toplumun değer ve normlarına göre de değişir. Toplumda kadın ve erkekler arasında kabul gören şekillere kadınlar uyum konusunda daha ılımandır. Bu sebeple alışveriş, kadınların duygularını en fazla dışa vurumu olarak kullandıkları tekniktir.
MODERN ZAMANIN ‘TÜKETİCİ BİREY’İ
Modern zamanlarda ulus aşırı şirketlerin, dev ekonomik oluşumların amacı bireyi bir "tüketici birey" haline getirmek. Sürekli yeni ürün modelleri çıkararak, sürekli bir satın alma yarışını "prestij" ve "özdeğer" belirtisi gibi lanse ederek daha çok tükettirmeye, böylece daha çok satmaya ve daha çok kazanmaya çalışmaktadırlar.
Kompulsif satın almanın nedenini açıklamaya çalışan psikodinamik yaklaşımlar daha çok bu davranışın bir anksiyete (sıkıntı, bunaltı) dışavurumu olabileceği, düşük özgüven ve özsaygı ile ilişkili olabileceği ve alışverişin stresi azaltmanın bir yolu olarak kullanılması mekanizmaları üzerinde durmaktadırlar.
DEĞERSİZLİK HİSSİ ALIŞVERİŞ KRİZİNE DÖNÜŞÜYOR
Değersizlik, yalnızlık, öfke, engellenme ve sinirlilik gibi negatif duygular alışveriş hastalığına sebep olabiliyor. Bazı kişiler alışveriş yaparak kendilerini değerli ve güçlü hissederler. Kişi, satın aldıklarının kendisine değer katacağına ve güçlülük hissi vereceğine inanır. Ancak istediği şeyleri aldığında, ilk anki haz hariç hayal ettiği hissi yakalayamaz ve değersizlik hissi bu kez daha da yoğun olarak geri döner. Bu durum bir kısır döngüye dönüşür. Kişi o ilk anki hazzın geri gelebilmesi için giderek artan bir şekilde alışveriş yapmaya devam eder. Sonra da alışveriş yaptıkları için suçluluk duyarlar. Ancak alışveriş krizini yenemezler, daima satın alma güdüsü duyarlar.
EN ÇOK TÜKETEN EN GÜÇLÜDÜR
Ne yazık ki insanların azımsanmayacak bir kısmı da "olduğu" ile değil "sahip olduğu ile" kendisini ölçecek kadar bunu içselleştirebilmektedir. "En çok tüketen en güçlüdür" olabilmektedir. "Satın alma" ve 'Tüketme'nin bu tarihsel ve kültürel boyutunun ötesinde bir de bireysel bir patoloji olarak yaşanan satın alma işlevinden söz edebiliriz. Bu iki durum aslında zaman zaman iç içe geçerek birbirini etkilese de farklı değerlendirilmelidir.