Arama

Zihnin işgali: Takıntı

Takıntı, insanın zihninde kontrol edemediği düşüncelerinin günlük hayatını etkileyecek düzeye gelmesidir. Bu durumun oluşmasında pek çok sebep vardır. Hastalık, genler aracılığıyla aktarılabileceği gibi çevresel faktörlerin etkisiyle çocuklukta yaşanan travmaların sonucuyla da açığa çıkabilir. Bu durumun tedavisi mümkündür. Ancak süreç boyunca en önemli görev ailelere düşmektedir.

POSTTRAVMATİK STRES BOZUKLUĞU NEDİR?

🔹 Korku, dehşet, çaresizlik hissi veren olayda kişinin kendisi veya yakınının ölüm ya da yaralanma tehlikesi durumunda yaşadığı ruhsal travmadır.

🔹 Posttravmatik stres bozukluğu yani travma sonrası stres bozukluğunda kişi uykusuzluk çeker ve uyusa da kabus görür. Yaşadığı olay anları, rahatsız edici şekilde gözlerinin önüne gelir. Her an olayın tekrarlanacağı korkusuyla diken üstünde oturur. En ufak bir şeyde irkilir ve çabuk sinirlenir. Geleceğe dair bir plan yapamaz, kimsenin kendisini anlamadığını düşünerek çevresine yabancılaşır. Olayı hatırlatabilecek durumlarda huzursuz olur.

🔹 Bu durum, kişinin beklenmedik anda yaşadığı korkutucu olaydan sonra görülür ve etkisi birkaç haftada geçebileceği gibi yıllarca da sürebilir.

İçimizdeki güç: Öz güven

"Babaya şikayet etmek çözüm değil"

🔹 Bazen anneler, çok yoruldukları ve çocuklarına yetişemedikleri zaman onları babalarına şikayet etmekle ikaz ediyor. Ancak bu doğru bir davranış değildir. Baba, ailede erkek olarak bir otorite figürüdür. Annenin sıcak, sevecen, şefkatli yaklaşımlarının yanında babanın bir duruşu, heybeti vardır. Bu da çocuklarda otomatikman korkmaya müsait bir otorite algısı oluşturur. Eğer anne, çocuğunu babasının karşısında çaresiz duruma düşürecek şekilde şikayet etmekle tehdit ederse orada travma oluşabilir.

◽ Annelerin çocukları dizginlemede babaya şikayet etmekle korkutma denemelerini yanlış bulan Erdim, "Sürekli korkutulan çocuk, korku ile sevgi yan yana geldiği vakit, korku sevgiyi baskılar. Korktuğu kişiden insan kaçar. Bu durumda kişi babası ile muhabbet edememeye, sıkıntısını açamamaya başladığını söyler. Çünkü artık baba, o çocuğun gözünde korkutucu bir figürdür. Babayla aralarında olması gereken sıcak, candan diyalog oluşması mümkün değildir. Bu bilhassa erkek çocuklarında derin bir boşluk oluşturur" der.

"Sevgi insana değer katar"

🔹 Hayatı, bir ölçü üzerine yaşarız. Yemeği fazla yersek bu bizim için zararlıdır. Ama az yersek de zararlıdır. Derse çok çalışırsak da konuları algılayamayabiliriz, az çalışırsak da. Bunun gibi sevginin fazlası da azı da zarardır. Eğer insanın hayat dengesinde boşluklar oluşursa sıkıntılar baş gösterir.

Erdim, konuyu şöyle açıkladı: "İnsan asli unsurları tamamlayamamışsa, dengesinde boşluklar oluşur, denge sıkıntısı yaşar. Bir şeyin fazlası da zarar, azı da zarar. O yüzden bir insanın en acil ihtiyaçları dediğimizde, elbette hayatını sürdürmek için açlığının giderilmesi, güvenli ortam oluşturulması, hava, su, gıda dengesi, ondan sonra da mutlaka sevgi. Değer katan bir sevgi."

🔹 Sevgi, insanın en çok ihtiyaç duyduğu histir. En kötü hastalıklarda bile sevginin iyileştirici gücüne inanılır.

🔹 Sevgi dokunmaktır, bakmaktır. İnsan, bakışlarıyla bile karşısındaki insanı toparlayabilir. Gözler, duyguların en kestirme, etkili ve hızlı biçimde ifade edilme aracıdır.

"Sevgisiz yetişen çocuğun dengesi bozulur"

Erdim, "Anne babalar, çocuklarına bakışlarıyla bile iyilik, şifa kazandırabilirler. Çocuklar, sığındıkları limanda beslenme, dallarından tabiri caizse en acil olanı aort damarı kopmuşsa orada çocuk kan kaybeder. Orada çocuğun dengesi bozulur. Mutsuz, huzursuz olur ve kolay hasta olur. Aksileşir, memnun olmaz, yapacağını yapamaz, okulda performansı düşük olur. Hayatı sarsıntı geçirir. İşin garibi ondan sonra yine çocuk suçlu olur. Sen derslerine dikkatli çalışmıyorsun, sen kardeşine sataşıyorsun, benim dediğimi yapmıyorsun diye. Bir de niye diye sor. Bu çocuk niye böyle? Acaba bundan benim yaptığım ya da yapmadığım bir şeylerin dahli olabilir mi? Ben neyi yapsaydım ya da yapmasaydım, nasıl konuşsaydım ya da konuşmasaydım bu durum olurdu diye bir soralım kendimize" diyerek çocuğun hareketlerinde suçu anne babaların önce kendilerinde aramaları gerektiğini anlattı.

🔹 Eğer anne babalar, çocuklarının davranışlarının nedenini tutumlarından kaynaklandığını anlamadıkça ve buna uygun çözüm yolları aramadıkça çocuklar için yapılabilecek pek bir şey yok demektir.

Ebeveynlere rehber niteliğinde alıntılar

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUĞUN BELİRTİLERİ:
▪ Kirlenme korkusu
▪ Düzenli ve simetrik olma
▪ Kendisini veya sevdiklerinin zarar görmesine ait düşüncelere kapılma
▪ Başkalarının dokunduğu nesnelere dokunamamak
▪ Nesneler düzenli olmadığında strese girme
▪ El sıkışmaktan rahatsızlık duyma
▪ Sürekli el yıkama
▪ Aşırı temizlik takıntısı
▪ Mikroplardan korkma
▪ Sürekli duş alma isteği
▪ Sürekli bir şeyleri kontrol etme ihtiyacı duyma
▪ Bir şeyleri sayma
▪ Kilitlendiklerinden emin olmak için kapıları tekrar tekrar kontrol etme
▪ Kapalı olduğundan emin olmak için ocağı tekrar tekrar kontrol etme
▪ Belirli kalıplarda sayma
▪ Bir duayı, kelimeyi veya ifadeyi içten içe tekrarlamak

EN SIK RASTLANAN TAKINTI ÇEŞİTLERİ:
▪ El yıkama
▪ Bir yerlere dokunamama
▪ Üç kere, on kere sayarak bir şeyler yapmak
▪ İki adım atıp iki adım geri geldikten sonra tekrar ileri gitme
▪ Bir yerlere bakmama ya da bir yerlere bakmak

TAKINTI NASIL TEDAVİ EDİLİR?

🔹 Takıntının tedavisinde iki aşama vardır. Bunlardan biri ilaçla tedavi, diğeri ise uzman desteğidir. Ancak bilinmelidir ki ilaç, hastalığı ortadan kaldırmaz, sadece bastırır. İlacı bırakan bir hastada aynı semptomların tekrar görülmesi muhtemeldir. İyileşmek isteyen kişi, bu durumu zihninde yenerse iyileşebilir. Ancak, çevresindeki insanların sevgisini hissetmesi de hastanın takıntılarından kurtulma sürecini hızlandırır.

"TERAPİST EŞLİĞİNDE ALIŞTIRMA YAPILMALI"

◽ İlaçların iyileştirmediğini söyleyen Erdim, "İlaçlarla ancak bastırırsınız. Ben yirmi yıldır gitmedik doktor bırakmayan ama buna rağmen takıntısı geçmeyen hastalar tanıdım. Bu hastalığın iki boyutu var. Bir defa doktora gidecek. Bu opsesyon ve kopulsiyonların o kadar zorlayıcı etkisi var ki. Psikoterapiyle düzelmiyor. O kadar kendisini alıkoyamıyor ki. O yüzden bu, ilaçlarla belirli bir dengeye getiriliyor. İlacın yanında bir psikoterapi. Ev ödevi verilecek, yaptığını görecek. Hangi noktada yapamadı, o esnada hangi düşünce geldi ve düşünceyle baş etmek için ne yapabiliriz demeli. O tür düşüncenin daha doğru düşüncesi nedir, öyle düşünmese şöyle düşünse acaba onu da yapabilir mi diye sorgulamalı. Hadi bu sefer bunu deneyelim gibi pratiğe dökülen yöntemler de var. Bazen de terapist eşliğinde alıştırma yapıyoruz." sözleriyle tedavi sürecini aktardı.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN