Arama

  • Anasayfa
  • Galeri
  • Sinema
  • Fikriyat'tan bir Semih Kaplanoğlu röportajı: "Ölüm idrakini ortadan kaldırmak istiyorlar"

Fikriyat'tan bir Semih Kaplanoğlu röportajı: "Ölüm idrakini ortadan kaldırmak istiyorlar"

Usta yönetmen, yapımcı ve yazar Semih Kaplanoğlu ile Fikriyat ekibi olarak Bergman'dan, doğanın hakikatine, özümüzden, sinemanın insan üzerinde uyandırdığı tefekkür meselesine kadar bol istifadeli bir röportaj gerçekleştirdik. "Filmler niye öyle uzun diye soru alıyorum. Çünkü zaman idraki vermeye çalışıyorum. Seni sıkmaya çalışıyorum arkadaş!" diyen usta yönetmen eserlerinde özü ve hakikati arayan bir derviş esasında... Bu samimi ve felsefi sohbette; yaşamdaki yerinize, ölüm gerçeğine, suyun akışına, rüzgarın sesine bir başka bakacaksınız.

  • 3
  • 22
Çocukluktan itibaren sinemayla haşır neşir oldu
Çocukluktan itibaren sinemayla haşır neşir oldu

➡ Kaplanoğlu, çocukluktan itibaren sinemayla haşır neşir olan bir ortamda büyüdü. Kamerayla karşılaştığında 7 ya da 8 yaşlarında olduğunu söylüyor. Filmleri ile hakikati en çarpıcı şekilde gösteren yönetmenin, yapımcının hatta yazarın verdiği bu bilgi bizi şaşırtmıyor. Çünkü her filminde başka bir detayla bizi gerçekliğin içine çeken bir ustanın macerası ancak bu yaşlarda başlayabilirdi.

Bekir Salih Yaman: Siz aslında milletimizin öyküsünü, şiirini ekran önüne taşımaya çalışıyorsunuz. Sinema tecrübenizin başlamasında ve olayların buraya kadar gelmesinde sizin teşvik ediciniz, bir şekilde sizi milletimizin dertlerini anlatmaya iten ne oldu?

Semih Kaplanoğlu: 8 mm'lik film kameraları vardı, onunla film çekiyordum. Annemi, dedemi, ninemi, gittiğimiz yerleri... Çocukluktan itibaren içine doğduğum evde, babam fotoğraf çekiyordu. Onları da evde *tab ediyordu. Karanlık odamız vardı, film basılıyordu. Böyle bir ortamda büyüdüm ben. Görsellikle, sinemayla, filmle, fotoğrafla, doğduğum evden itibaren bağım oldu. Yazın her akşam iki film seyrettim hem Türk filmi hem yabancı filmler… İzmir'de kültür merkezleri vardı. Oralarda haftada neredeyse 4-5 film seyrederek, sinemayla ilgili meselelere odaklandım. Tabi uğraştığınız mecra, yaşadığınız ülkeyle de alakalı. Benim doğduğum ev aynı zamanda mütedeyyin insanların da yaşadığı bir ortamdı. Üç kuşaktır, hacca gidip gelmiş ve anılarında bir şekilde yazmış, kayda geçirmiş aile büyüklerimin, dostlarımın, sohbetin, muhabbetin olduğu bir ortamdı, aynı zamanda.

Tab etmek: Basmak.

  • 4
  • 22
Doğanın ahenkli müziği
Doğanın ahenkli müziği

Semih Kaplanoğlu doğadan beslenmiyor, doğayı yani en büyük gerçekliği eserlerine dâhil ediyor. Bir arının sesini en net biçimde duyabiliyor; su, ağaçlar ve doğal imgeleri hiç izlemediğimiz açılardan gösteriyor bize. Usta yönetmenin filmlerinde rüzgâr daima bir şarkı söylüyor. Doğanın ahenkli müziğine kulak veriyorsunuz.

➡ Sinemanın bu yönüyle sadece ticari olmadığını, bir sanat olduğunu ve bizim geleneğimizin sinemada da karşılık bulabileceğini ve bunu da aslında kendi zaman tefekkürümüz içerisinde, gündelik hayatımızda; sinemamızda da "zaman mefhumunu üretebilir miyiz acaba" diye düşleyerek yapabilirsek anlamlı olacağını ifade eden Kaplanoğlu; "gelecekte de bu anlamda düşüncelerimiz var." diyor.

Hakikâtin nefesi: Buğday

"Yunus Emre'yi bugün niye unutmadık?

Çünkü öze gidiyor; değişmeyene, varlığa gidiyor."

Semih Kaplanoğlu

  • 6
  • 22
Helalleşmek…
Helalleşmek…

Bekir Salih Yaman: Filmde bizi en etkileyen sahnelerden biri; Hasan'ın Hac öncesi helalleşmek için gittiği ayakkabıcıyla arasındakiydi. Yıllardır ödenmeyen borç... Ayakkabıcının almak istememesi… Bir de üstüne ayakkabı hediye etmesi… Çok fazla detay vermeyelim elbette filmden ama veresiye defterini çıkarıp yıllar sonra Hasan Yılmaz'ı borçlu listesinden silmesi… Helalleşme bu kadar iyi anlatılamazdı sanırız.

Semih Kaplanoğlu: Bir gözlem var tabi, o gözlem aslında taşradaki esnafın hayattaki bakışı ve yaklaşımı… Tabi ki her şeyi genelleyemeyiz ama borcunun peşine düşmüyor, bir borç olduğunu da sonuç olarak kaydetmiş. Ve Hasan geldiğinde de zaten alacağını yazdığı halde bir şekilde talep etmemiş. Ve onu aslında gönlünde affetmiş. Öyle affetmiş ki onun yerine aynı şekilde ayakkabı hediye ediyor. O şekilde bir karşılık veriyor.

  • 7
  • 22
Özümüze dönmeyi başarabilir miyiz?
Özümüze dönmeyi başarabilir miyiz?

Özge Özkul: Toplumu, insanımızı o kadar iyi gözlemlemişsiniz ki… Kapitalizm, neoliberal dünya; kısacık film karelerine bu kadar etkili eleştiriler sığdırmanız… Sistemle bir derdiniz var değil mi? İnsanlık, doğa ve beşeri münasebetler nereye gidiyor? Topraktan, kökten kopmak… Siz filmlerle kökümüze/özümüze dönüşe çağrıda bulunuyorsunuz. Başarabilecek mi insanlık?

Semih Kaplanoğlu: Bence bu mücadele her zaman devam edecek. Özümüze ulaşma meselesi sonunda bireye dayandığı için bireyin niyetiyle ve ameliyle de doğrudan alakalı... Bu benim bakış açım...

"Biz neresindeyiz?" tek tek kişiler olarak bence ilk başta bunu sorgulamak lazım. Bunu sorgulamadığımız için tökezlemeler oluyor. Tarih hep bu tökezlemeleri gösteriyor bize. O yüzden her bireyin büyük sorumluluğu var.

Semih Kaplanoğlu sinemasında 'zamanın' ehemmiyeti

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN