Yönetmen için sinema ne anlama geliyor?
Her yönetmenin sinema yapmak için bir nedeni vardır. Kimi yaşadığı iyi kötü anıları kimi ise doğduğu toprakların tarihini, kültürünü beyaz perdeye aktarır. Yönetmen Bekir ve Büşra Bülbül'ü sinemaya yönlendiren ise kendi topraklarından beslenerek insana dair hikayelerden film yapmaktır. Bu düstur ile yola çıkan ikili, Benim Küçük Sözlerim, Bir Tutam Karanfil gibi birbirinden eşsiz yapımlar ortaya koyar. Peki, genç yönetmenler için sinema ne anlama gelir?
Giriş Tarihi: 23.11.2023
10:29
Güncelleme Tarihi: 23.04.2024
09:25
ÇEKİM TEKNİĞİ
🔸 Bekir ve Büşra Bülbül'ün filmlerine bakıldığında fotoğraf tadında karelere rastlamak mümkündür. Kırsal kesimde, doğal ortamda geçen filmlerinde yönetmenler, doğa ve insanın bir arada olduğu manzarayı andıran görüntüleri kameralarına taşır.
🔸 Filmlerinde kullandıkları çekim tarzları hakkında konuşan Bekir Bülbül, "Çok dramatik hikayeler anlatıyoruz. Dolayısıyla bu kadar dramatik hikayeyi stilize etmek gerekiyor. Sonuçta sinema, görsel bir sanat. En iyi açıyı, perspektifi yakalamak gibi dertlerimiz oluyor haliyle. Bu da filmlere yansıyor" ifadelerini kullanır.
MEKAN KULLANIMININ FİLME ETKİSİ
🔸 Filmin çekileceği, olayın geçtiği mekan, hikaye hakkında izleyenlerin fikir edinmesine yardımcı olur. Mekan, çekimlerin daha gerçekçi olması ve seyircinin kendisini olayın akışına bırakması için oldukça mühim bir unsurdur.
🔸 Mekanın ne denli etkili olduğuna değinen Büşra Bülbül, "Benim için mekanın hikayeyi tam anlamıyla anlatıyor olması lazım. Mekan, anlatmak istediğim hikayeye uymuyorsa orada tıkanıyorum. Çünkü oraya ait bir hikaye. O olmazsa da olur diyemiyorum" der.
🔸 Mekan seçimi noktasında stüdyodan ziyade doğal ortamları tercih ettiklerini söyleyen Bekir Bülbül, "Stüdyo çekimlerinin de çok yapay olduğunu düşünüyorum. Ondan dolayı gerçek hayattan direkt gerçek ev, sokak, mahalle gibi her şeyi gerçek bulmak daha organik" ifadelerini kullanır.
10 maddede sinema
FİLM MÜZİĞİ
🔸 Müzik, görüntüyü destekleyen, filmin tamamlayıcı unsurları arasındadır. Bazen bir sahneyi oldukça dramatize edebilecek bazen ise aynı görüntüyü güldürüye dönüştürecek kadar etkilidir.
🔸 Ancak Bekir Bülbül, filmlerinde müzik kullanımını pek tercih etmeyen bir yönetmendir. Bunun nedenini ise şu sözlerle ifade eder, "Bir resmin altına müzik koyduğumuz zaman zaten duyguları alıp çoşturan bir tarafı var ama bu bir taraftan da seyirciyi manipüle etmek gibi geliyor bana. Manipüle etmeden, daha belgesel ile kurgu arası seyirlik gibi bir derdim var."
Türüne özgü sinema
SENARYODAN SİNEMAYA GEÇEN SÜREÇ
🔸 Bir filmin üç oluşum aşaması vardır. Bunlar yapım öncesi, yapım, ve yapım sonrası dır. Yapım öncesi süreç, filmin kağıda döküldüğü, senaryosunun yazılarak karakterlerinin oluşturulduğu zamandır. Yapım, filmin çekildiği kısımdır. Yapım sonrası ise kurgusundan sinema salonlarına uzanan yolculuğu kapsar.
🔸 Bir filmin ortaya çıkış sürecinden bahseden Bekir Bülbül, "Aslında sinemanın en kısa zamanı çekim zamanıdır. Çünkü biz bir senaryoyu yazdığımız zaman, nereden baksanız iki sene gibi bir süreç. Hem yeni eklemeler, düzeltmeler yapmak hem senaryo doktorları ile çalışmak ve bir nevi senaryonun demlenmesini beklemek yaklaşık iki seneyi alıyor senaryo bazında. Çekim bittikten sonra yapım sonrası süreç de nereden baksanız bir seneyi alıyor. Çünkü kurgusu, rengi, müziği vesaire derken bir yıl sürüyor" şeklinde konuşur.
BENİM KÜÇÜK SÖZLERİM FİLMİ
🔸 Bekir Bülbül'ün yönettiği ilk uzun metrajlı film olan Benim Küçük Sözlerim, Anadolu'nun fakir bir köyünde yaşayan üç küçük çocuğun köyden baktıkları zaman gördükleri ve hayran kaldıkları göle girebilme hayalini konu edinir. Çocuklar, hayallerinin aksine ancak köyde bulunan çeşme oluğunda serinleyebilirler. Bir gün üç kafadar, hayran hayran seyrettikleri göle gitmeye karar verirler. Apar topar yola koyulan çocuklar için bu yolculuk hiç de düşledikleri gibi olmayacaktr.
🔸 20 farklı ülkede gösterilen ve İtalya, Kosova, Güney Kore gibi ülke festivallerinden en iyi film ödülleri alan yapım hakkında Bekir Bülbül, "Bu film, benim çocukluk anılarım aslında. Çocukken köyde uzaktan görünen Beyşehir gölüne gitmek üzere bir yolculuk yapmıştık. Amcamın oğlu, arkadaşlardan oluşan üç dört kişi. Onlardan yola çıkarak böyle bir hikaye gelişti. Böylelikle ortaya çocukluk anılarıma dair bir hikaye çıktı" der ve ekler, "Otuz yaşındayken bu hikayeyi yazmıştım. O zamandaki hayata bakış açımla alakalı biraz bu durum. Biz dünyayı dışarıdan biraz böyle cilveli, civcivli, albenisi yüksek ama içine girdiğiniz zaman o bataklık hissi özellikle kırk yaşına yaklaştığınız zaman daha çok hissettirmeye başlar kendini. Biraz onun ile ilgili bir dertti gölü uzaktan görmek."