12 Eylül şehidi Mustafa Pehlivanoğlu
12 Eylül 1980 Darbesi'nin ardından ilk idam edilen isimlerden biriydi Mustafa Pehlivanoğlu. Masum olduğu halde cunta lideri Kenan Evren'in "Adaletli olsun diye bir sağdan, bir soldan astık" sözlerinin kanıtı niteliğinde, solcu Necdet Adalı'ya denge olsun diye idamına karar verilmişti. Mustafa Pehlivanoğlu, darağacına gitmeden önce ailesine bıraktığı son mektupta "Zafer her zaman Allah'a inananlarındır" demiş; onun bu mektubunu Erdoğan, başbakan olduğu dönemde meclis kürsüsünden okumuş ve gözyaşlarını tutamamıştı.
Giriş Tarihi: 12.09.2019
12:50
Güncelleme Tarihi: 12.09.2019
12:55
KAÇIRILMASAYDILAR İDAMLARI TBMM’DE GÖRÜŞÜLECEKTİ
Askeri Cezaevinden kaçmaları büyük bir skandaldı ve hemen ertesi gün Ankara karıştı. Olay, bütün Türkiye'de geniş yankı uyandırdı, günlerce gazetelerin manşetlerinde yer aldı.
Kaçırılma olayının zamanlaması oldukça kritikti. İsa Armağan ve Mustafa Pehlivanoğlu, askeri cezaevinden kaçırılmasaydılar ertesi gün idam dosyaları TBMM'de görüşülecekti.
KAÇIRILMALARI NE ANLAMA GELİYORDU?
MHP de iktidar ortağıydı ve görüş bildirecekti. MHP'liler, Armağan ve Pehlivanoğlu'nun idamlarına "evet " oyu veremezlerdi; "hayır " dediklerinde de CHP tarafından faşistlikle suçlanarak Balgat Katliamı'ndan sorumlu tutulacaklardı.
İsa Armağan ve Mustafa Pehlivanoğlu'nun kaçırılmaları, iktidardaki MHP'yi bu ikilemden kurtarmıştı. Ancak yine de MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş bu operasyondan pek memnun değildi. Türkeş, bu operasyonla askerle karşı karşıya gelmiş; ülkücülerin orduya yönelik bazı gizli faaliyetleri organize ettiği kuşkuları ile karşı karşıya kalmıştı. Türkeş, "TSK içinde örgüt kuran bir lider " konumuna giriyordu.
‘ASKERİ CEZAEVİNDEN NASIL KAÇABİLİYORLAR?’
Eski bir asker olan Türkeş, ordu ile hiçbir zaman karşı karşıya gelmek istemiyordu ve kaçaklar yakalanmaları halinde konuşup bazı anlatımlarda bulunurlarsa sıkıntı daha da büyüyecekti.
Türkeş, olayın ertesi günü Kemal Zeybek, Ramiz Ongun, Türkmen Onur, Muhsin Yazıcıoğlu gibi önemli isimlerin de aralarında bulunduğu bütün ülkücü yöneticileri Parti Genel Merkezi'nde topladı ve yüksek bir ses tonuyla bağırmaya başladı: "Kim yaptı bunu? Nasıl oldu? Kim kaçırdı? Askeri cezaevi gibi bir yerden nasıl kaçabiliyorlar? "
TÜRKEŞ TEK TEK SORDU: BİLGİNİZ VAR MI?
Ardından herkese tek tek "Bilgin var mı? " diye sordu; "Hayır " yanıtını aldı. Karşısına dizilenlerden sadece birine soru yöneltmedi, hatta yüzüne bile bakmadı. Aldığı cevapların ardından yüksek bir ses tonuyla "Çıkın dışarı, kaybolun " dedi.
Alparslan Türkeş, bu tür önemli konularda dinlenme ihtimalinden dolayı muhatapları ile sözlü değil, yazılı iletişim kurardı. Daha sonra bu kâğıtları yakıp, imha ederdi.
Ancak, bu defa çok önemli bir konuyu bağırarak dile getiriyor, böylece bazı yerlere mesaj vermek istiyordu. Armağan ve Pehlivanoğlu'nun kaçırılmaları ile kendilerinin bir ilgisinin bulunmadığını duyurmaya çalışıyordu.
MUHSİN YAZICIOĞLU YERLERİNİ BİLİYORDU
Bir süre sonra Türkeş, karşısına dizdiği isimlerden sadece "Kim kaçırdı, haberin var mı? " sorusunu yöneltmediği Muhsin Yazıcıoğlu'nu yanına çağırdı. Bu defa son derece kısık bir ses tonuyla konuşuyordu: "Oğlum, sağlam yerdeler mi? "
Yazıcıoğlu'nun "Kaygılanmayın, sağlam yerdeler " cevabıyla rahatladı. Gerçekten yakalanma ihtimalleri yok denecek kadar az olan, son derece sağlam bir yerdeydiler ve her ikisine de "Buradan ayrılmayın. Bizim dediklerimizi harfiyen yerine getirin. Sakın ola teşkilatlara gitmeyin " diye sıkı sıkı tembih edilmişti.