Abdülhamid'in emriyle kurulan İstanbul'daki hastaneler
Şehr-i İstanbul'un sevdalısı Sultan II. Abdülhamid, mevcut düzensizliğin önüne geçmek ve yeni yatırımlar yapmak kaydıyla can çekişen şehre yaşanırlık kazandırmak istiyordu. Abdülhamid'in siyasi yönü ile birlikte, Osmanlı vatanına kazandırdığı eserleri konuşmak, onun çağın gerekliliklerini ve ilerisini düşündüğünün bir kanıtıdır. Peki, Abdülhamid'in emriyle kurulan İstanbul'daki hastaneler hangileriydi?
Giriş Tarihi: 29.04.2020
14:10
Güncelleme Tarihi: 29.04.2020
14:48
DARÜ’L-KELB (KÖPEK HASTALIĞI VE KUDUZ TEDAVİHANESİ)
Sultan II. Abdülhamid tarafından 1887'de Demirkapı'da Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane içinde kurulan Darü'l-Kelb Tedavihanesi Dünya'nın üçüncü, Doğu ülkelerinin ise ilk kuduz hastalığı tedavi merkezi olmuştur.
Salgın hastalıklar, tarihsel süreç içinde insanlığın en büyük afetlerinden olmuştur. Bu hastalıklar içme suyundan, yemeklerden, hayvanlardan ve insandan insana geçmek suretiyle toplumda büyük etkileri olmuş, kitlelerin sosyal, ekonomik ve psikolojik olarak sıkıntılarına sebebiyet vermiştir.
33 yıllık saltanat: 33 fotoğrafla Abdülhamid
PASTEUR'ÜN EN BÜYÜK DESTEKÇİSİ
19. yüzyılda da, insanlığı en çok tehdit eden salgın, köpek ısırması sonucu ölümlere neden olan kuduz hastalığıdır. O dönemde, kuduz hastalığının tedavisi için ısırılan bölgeye kızgın demir ile dağlama yöntemi kullanılmışsa da olumlu sonuçlar pek alınamamıştır.
Paris'te 1885 yılında önemli bir gelişme yaşanmış Fransız bilim adamı Pasteur, icat ettiği ilacı 14 yerinden ısırılan 9 yaşındaki bir çocukta uygulayıp 10 günün sonunda başarılı neticeler alarak dikkatleri üzerine çekmiştir. Bu başarı dünya ve Osmanlı basınında da yerini almıştı.
Bu yeni tedavi yönteminden haberdar olan Sultan II. Abdülhamid Han, konuya hassasiyet göstererek, tıp dünyasında bu icadın yankılarını yakından incelemeye başlamıştı. Bu icadından dolayı Pasteur'e gerekli desteği vermeyi, onun sağlık hizmetlerinden Osmanlı halkını istifade ettirmeyi düşünen Sultan Abdülhamid Han, konuyu hassasiyet göstererek, tıp dünyasında bu icadın yankılarını yakından incelemeye başlamıştı.
Osmanlı halkını istifade ettirmeyi düşünen Sultan Abdülhamid, 26 Ekim 1885'te kuduzla ilgili enstitüye bağışlanmak üzere 10.000 Frank parasıyla bir ekip kurdurdu.
Sultan II. Abdülhamid'in Paris'e gönderdiği heyet, 6 ay Pasteur'ün yanında eğitim gördükten sonra, 1886 yılında yurdu döndü. Sultan II. Abdülhamid'in emriyle kurulan ve hizmete başlayan hastane, dünyanın üçüncü ve doğunun ilk kuduz müessesi olmuştur.
Dedesi Fatih Sultan Mehmed'in izinden giderek dünyanın neresinde olursa olsun, ilim, bilim ve icatları takip edip ülkesine bu hizmetleri getiren Sultan II. Abdülhamid, sağlık alanındaki bu hizmetiyle de yaşadığı asra mührünü vurmuştur.
Dârülaceze'nin büyük kapısı "Sefkat Kapısı"
Şişli ileçesinde bulunduğu caddeye ismini veren Darülaceze, 1895 yılında Sultan II. Abdülhamid Han'ın fermanıyla kurulmuştur. Darülaceze'nin kuruluş sürecine bakıldığında ana etkenin, 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi sonrası oluşan sosyal hayatın etkili olduğu görülmektedir. Osmanlı'nın mağlubiyeti ile neticelenen savaştan sonra özellikle Balkanlardan gelen muhacirler İstanbul'da cami, medrese, tekke han gibi mekanlarda misafir edilmiştir.
Abdülhamid'in Ramazanları nasıl geçerdi?
Dârülaceze Yetimhanesinde Çocuklar
İstanbul Savaşı sonrası binclerce dul kadın, yetim çocuklar, sakat ve iş göremeyecek durumda olan insanlar ile dolmuştu. Kimsesiz çocuklar ve dul kadınlar Gülhane'de açılan Mühacirin Dul ve Eytamhanesi'nde, tedaviye muhtaç olanlar ise Muhacirin Hastanesi'nde koruma altına alınmıştı.
Sultan II. Abdülhamid, savaşın bu olumsuz izlerini kalıcı olarak silebilmek adına bazı müesseseler oluşturma kararı almıştır.
Sultan'ın, 30 Mart 1890 tarihli iradesinde, "İstanbul'daki dilencileri, sokaklarda başıboş gezen kimsesiz çocukları, cami avlusunda yatan kimsesiz muhtaçları bir araya toplayıp ıslah ederek sanat sahibi yapmak, kimsesizlerin son ömürlerini huzur içinde yaşamlarını sağlamak için bir Darülaceze kurulmasını' ' ferman ile emir buyurduğunu görmekteyiz.