Abdülhamid'in İstanbul'a miras bıraktığı 5 cami
Sultan II. Abdülhamid, payitahtın dört bir yanında yeni eserler yaptırdı ve eski eserleri ihya etti. Usta bir marangoz olduğu bilinen Sultan II. Abdülhamid'in Yıldız Hamidiye Camii'ndeki mahfil kafesleri ile dört büyük halife levhalarını sarayın marangozhanesinde bizzat kendisinin imal ettiğini biliyor muydunuz? Ya da Evliya Çelebi'nin, Seyahatname isimli eserinde o dönem İstanbul'unun tamamının net görüldüğü için Cihangir Camii'ye Cihannüma ismini verdiğini? Sizler için, Abdülhamid'in İstanbul'a miras bıraktığı 5 camiyi derledik.
Giriş Tarihi: 26.04.2019
14:56
Güncelleme Tarihi: 20.05.2019
12:59
Ana kemerler ana taşıyıcı olduklarından dolayı yan duvarlarda geniş pencereler kullanılmak suretiyle iç mekân aydınlık bir hale getirilmiştir. Kubbe ve pandantifler kuşun kaplı olup, caminin merkezi kubbesinin çapı 14 metredir. Dik bir yamaçta inşa edilen caminin avlusu çok dardır ve avludan sokağa iki farklı çıkış bulunmaktadır.
1889 yılında yapılan cami, gerek planlaması gerekse de süslemeleriyle ölçülü bir eserdir. Cami içerisinde yer alan kalem işi süslemeler, devrinin özelliklerini yansıtan ve göz kamaştıran yapıdadır. Caminin harim kısmında yer alan, Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Hattat Sami Efendi gibi hattatların 1868-1890 yılları arasında yazmış olduğu 39 levha, camiye ayrı bir değer katmaktadır.
Büyükada'da Maden Mahallesi'nde yer alan ve adanın en büyük camisi olan Büyükada Hamidiye Camii, Sultan II. Abdülhamid tarafından 1893 yılında yaptırılmıştır. 19. yüzyılda Büyükada'da Müslüman nüfus artınca, ortaya çıkan ihtiyaca binaen inşa edilmiştir.
Camii, Büyükada Camii veya Servili Camii olarak da bilinmektedir. Hamidiye Camii'nin alt katı inşa edildikten sonra uzun yıllar okul olarak kullanıldığından dolayı Mektep Camii olarak da isimlendirilmiştir.
Farklı bir alana okul yapılınca, bu kısmı da mescid olarak yapıya dâhil olmuştur. Kare plana sahip olan cami, fevkani olarak 19. yüzyıl İstanbul mimarisinde etkili olan eklektik üslupta inşa edilmiştir. Küfeki taşların kullanıldığı ve cephelerinde empire üslubunun hâkim olduğu caminin üst katına mermer basamaklı, iki taraflı merdiven vasıtasıyla çıkılır.
Bu yönüyle cami mimarisinden ziyade, konak mimarisi görüntüsü arz etmektedir. Pencereli bir kitle halindeki Hamidiye Camii'nin saçağının üstünde, Türk sanatının dini yapılarında hiç görülmeyen bir korkuluk dikkati çeker. 1894 yılındaki meşhur İstanbul depremi sonrasında minare külahı, kargir olarak yapılmıştır.
Caminin harim kısmına bakıldığında; kare planlı yapının üstü dıştan kurşunla kaplı ahşap bir kubbe ile örtülmektedir. Kalem işi nakışlarla tezyin edilmiş kubbenin ortasında, siyah zemin üzerine altın yaldızla İhlas Suresi yazılarak Allah'ın birliği vurgulanmaktadır. İki tarafında birer hilal olan sekiz uçlu bir yıldız, tavanı süslemektedir.