Akşemseddin'in Fatih Sultan Mehmet'e yazdığı mektuplar
Fatih Sultan Mehmet'in hocası ve İstanbul'un manevi fatihi Akşemseddin, Osmanlı döneminin en önemli alimlerinden biriydi. Fatih'in "O benim hocamdır. Şehrin manevi fatihidir." dediği büyük alim, İstanbul'un fethinde büyük rol oynadı. Fatih'e yazdığı mektuplarla özellikle de İstanbul kuşatmasında dönüm noktası oldu. Peki, Akşemseddin'in Fatih Sultan Mehmet'e gönderdiği mektupta ne yazıyordu?
Giriş Tarihi: 26.02.2020
09:21
Güncelleme Tarihi: 26.02.2020
09:47
"SERT DAVRANMANDAN BAŞKA ÇARE OLMADIĞI ANLAŞILDI"
İşlerini daha sıkı tutmandan ve sert davranmandan başka çare olmadığı anlaşıldı. Sonuçta, Allah'ın yardımıyla biz buradan utanan ve gücenen değil, ferahlayan, mansur (yardım edilen) ve muzaffer olarak dönen oluruz.
İmdi, "kul tedbiri alır, takdiri Allah'a bırakır " hükmü her zaman geçerlidir. Neticede başarı Allah'tandır. Ama elden gelen bütün gayret sarf edilmelidir. Allah Resülü ve ashabının sünneti de budur.
“SÖYLEDİKLERİM TAMAMEN SİZİ SEVDİĞİMİZDENDİR”
Hüzünlü bir halde iken biraz Kur'an okuyup yattığımda, bir takım lütuflara, müjdelere mazhar oldum ve teselli buldum. Bu söylediklerim sana boş söz gibi gelmesin. Gereğini yapasın.
Söylediklerim tamamen sizi sevdiğimizdendir. "
AKŞEMSEDDİN NEDEN GÖYNÜK’E GERİ DÖNDÜ?
29 Mayıs 1453'te İstanbul'un fethinden sonra Akşemseddin, bir müddet daha burada şehirde kalıp medresede ders verdi. Fatih Sultan Mehmet'in, İstanbul'un fethinden sonra taç ve tahtını terk edip derviş olup ondan tarikat ahkâmını öğrenmek istemesi üzerine Akşemseddin dirayet göstererek buna engel oldu.
Akşemseddin, Fatih Sultan Mehmet'in tüm ısrarlarına rağmen Göynük'e döndü. Ölümüne kadar geçen süre zarfında İstanbul ve Edirne'de padişahı ziyaret eden Akşemseddin, Göynük'ten Fatih'e gönderdiği bir mektup da kayıtlarda yer alır.
“MEMLEKETİN DURUMU SİZİN DURUMUNUZA TABİDİR”
Akşemseddin İstanbul'un fethinden sonra Göynük'ten Fatih'e gönderdiği ikinci mektupta devletle ilgili görüşlerini şöyle açıkladı:
Bir dünyevi rahat ve cismani lezzete, bir de uhrevi rahat ve ruhani lezzete dayanan iki türlü hayat tarzı vardır. Birinci ikinciye bakarak değersiz ve geçicidir. Şu halde ona iltifat etme. Esasen Peygamberlere, velilere, halifelere rahat değil, cefalar ve müşkiller layıktır. Sen de onların yolundasın. Nasibinden elem değil, zevk duy. Sen her hangi bir insan gibi değilsin; memleketin durumu, senin durumuna bağlıdır. Bedende görünen her şey ruhun eseri olduğu gibi, memlekette meydana gelen şeyler de, Fatih'in eseri olacaktır. Çünkü bedene oranla ruh ne ise, memlekete oranla sultanlar da aynı şeydir…
"Sultanım, sen bizim tatdığımız lezzeti tadacak olursan, saltanatı bırakırsın. Devlet işlerini tam yapamazsın. İslam dinini yayma işi yarım kalır. Müslümanların rahat ve huzur içinde yaşayabilmeleri için, devletin ayakta kalması şarttır.
Talebelikle padişahlığın bir arada yürütülmesi çok güçtür. Seni talebeliğe kabul edersem, düzen bozulabilir, halkımız perişan olabilir. Bunun vebali büyüktür. Allahü Tealanın gazabına maruz kalabiliriz. Halvetten murad adalettir. Hükümdarlıkta adaletten ayrılmazsın. İşte bu suretle, arzun yerine gelmiş olur… "