Arama

Ansiklopedik risaleleriyle tanınan felsefe topluluğu: İhvan-ı Safa

İhvân-ı Safâ, 10. yüzyılda Abbasi Devleti'nin son dönemlerinde ortaya çıkmış, dini, felsefi ve siyasi çekişmelerin yaşandığı bir devirde çalışmalarını büyük bir gizlilik içinde sürdürmüştü. Buna karşın görüşleri ve kaleme aldıkları risaleler, daha o yüzyılda geniş bir coğrafyaya yayılmıştı. Kendilerini dini ve ahlaki kaygılarla ortaya çıkan bir topluluk olarak tanımlayan İhvân-ı Safâ topluluğu, bağnazlık, fikir ve mezhep çekişmelerini gidermeyi hedeflemişti.

Sesli dinlemek için tıklayınız.
  • 7
  • 13
HANGİ KAYNAKLARDAN YARARLANMIŞLARDI?
HANGİ KAYNAKLARDAN YARARLANMIŞLARDI?

Müslüman bir toplumda yaşamaları ve kendilerinin de İslam dinine mensup olmaları nedeniyle Kur'an-ı Kerim ve hadislere daha çok önem verdikleri görülür.

🔸 Mezhepçilik yapmaktan uzak durmaya çalışan İhvân-ı Safâ, doğru buldukları her düşünceyi kaynağı ne olursa olsun alma yolunu seçmiştir. Bu minvaldeki görüşlerini şöyle ifade etmişlerdir:

"Kardeşlerimizin ilimlerden hiçbirine düşman olmamaları, hiçbir kitabı hor görmemeleri, mezheplerden hiçbirine önyargı ile bakıp taassuba düşmemeleri gerekir. Çünkü bizim görüş ve mezhebimiz bütün mezheplerin görüşlerini kapsar ve bütün ilimleri kuşatır."

Bulundukları devre dair her türlü bilgiyi derleyip değerlendiren İhvân-ı Safâ, bu bilgilere ilişkin kaynaklarını şöyle sıralamışlardır:

🔸 Bilge ve filozoflar tarafından yazılmış matematik ve fiziğe dair kitaplar.

🔸 Tevrat, İncil ve Kur'an gibi kutsal kitaplar ve peygamberlere melekler aracılığıyla indirilen sahifeler.

🔸 Yıldızların hareketleri, burçların kısımları ve mevcut varlıkların şekilleriyle maden, bitki ve hayvanlardan bahseden astronomi, jeoloji ve botaniğe dair eserler.

🔸 Temiz ve saf insanlara Allah'ın ilham yoluyla bildirdiği ilâhî kitaplar.

  • 8
  • 13
RİSALELER GENİŞ BİR COĞRAFYADA ETKİLİ OLDU
RİSALELER GENİŞ BİR COĞRAFYADA ETKİLİ OLDU

İslam düşünce tarihinde ansiklopedik risaleleriyle kendine yer edinen İhvân-ı Safâ, kendilerinden sonraki âlimleri de etkilemişlerdir.

🔸 Kendi dönemlerinde kısa sürede yayılan bu düşünceler, İslam dünyasının hem doğusunda hem batısında uzun yıllar etkili olmuştur.

🔸 10. yüzyıla ilişkin bilim ve felsefenin düzeyi açısından özel bir yere sahip olan bu risaleler, Müslümanlar tarafından Yeni Platonculuk ve Yeni Pisagorculuğun tanınmasını sağlamıştır.

🔸 Yine aynı yüzyılda İspanya aracılığıyla Avrupa'ya da taşınmış ve Ortaçağ Latin fikir dünyasına etki etmiştir.

🔸 Risalelerin geniş bir coğrafyaya yayılması, İslam dünyasındaki aydınlar üzerinde etki etmiş ve farklı yüzyıllarda pek çok yazma nüshası ortaya çıkmıştır.

(x)🔍 Prof. Dr. Teoman Duralı'nın felsefeye dair kaleme aldığı yazılara ulaşmak için tıklayın.

İLİMLERİN SINIFLANDIRILMASI

🔸 Bilimsel anlamda bir sınıflama oluşturan İhvân-ı Safâ'nın bu anlayışı, kendilerine has bir üsluptadır.

🔸 Bu sınıflandırmada Aristo'nun ve Farabi'nin etkisi görülse de sihir, astroloji, rüya ve kehanet gibi ilimlerin yanında tarihi de ilim olarak kabul etmeleri dikkat çekicidir.

🔸 Bilimi sınıflandırmaktaki amaçları, teorik bir amaçtan çok üyelerine yönelik gerçekleştirdikleri eğitim faaliyetlerine bir müfredat oluşturmak ve bu program ile ilerlemektir.

🔸 İhvân-ı Safâ, bilimleri "riyazi" yani pratik, "şerî" yani dini ve felsefi olmak üzere üç ana kategoriye ayırır.

  • 9
  • 13
İHVÂN-I SAFÂ’NIN FELSEFE ANLAYIŞI
İHVÂN-I SAFÂ’NIN FELSEFE ANLAYIŞI

Evrende var olan bütün varlıkların bilgisini elde etmeyi ilke edinen İhvân-ı Safâ, Pisagorcu-Platoncu bir felsefe eğitim anlayışına sahiptir.

🔸 Bu nedenle bilgi araştırmalarına matematik ile başlarlar; zira matematiğin insanı tevhid bilgisine ve Yaratan'ı ikrara götürdüğü kanaatindedirler.

🔸 Mantık konusundaki yaklaşımları ise bu alanın hem felsefenin ölçüsü hem de filozofun bir aracı olduğu yönündedir.

🔸 Mantık ile matematik arasında bir benzerlik kurmuşlar; mantık bilimlerini "zihinde tasavvur edilen kavramların anlamlarını bilmek" şeklinde tanımlamışlardır.

🔸 İhvân-ı Safâ'nın felsefe anlayışı, dini kayıtlardan arınmış bir felsefe değildir. Ahlaki eğitim gerçekleşmeden hikmet kapısını çalmanın mümkün olmadığı düşünülür.

🔸 Onlar için felsefe teorik bir uğraş değil; insanın aynı zamanda zihin, kalp, ahlâk ve aksiyon dünyasını bütünüyle düzenleyen kuşatıcı bir disiplindir.

  • 10
  • 13
İHVÂN-I SAFÂ’NIN BİLGİ ANLAYIŞI
İHVÂN-I SAFÂ’NIN BİLGİ ANLAYIŞI

İhvân-ı Safâ'nın düşünce sistemi, insanı merkeze alan bir sistemdir ve insanın var oluş gayesi, kendini, âlemi, Yaratan'ını, eşyanın hikmetini ve hakikatini kavramaktır.

🔸 İhvân-ı Safâ, insanın ancak bunları gerçekleştirebildiği ölçüde mükemmel olabileceğine değinmiştir.

🔸 Dolayısıyla erdemi bilgiye eşdeğer gören Sokratesçi düşünce sistemi ile benzerlik gösterir.

🔸 İhvân-ı Safâ, 17. yüzyıl filozofu John Locke'un savunduğu "Tabula Rasa" kuramını yüzyıllar önce ortaya atmıştır.

🔸 Topluluğa göre insan zihni, üzerine henüz herhangi bir şey yazılmamış boş bir kâğıda benzetilir. Nahl suresi 78. ayet bu konuda onların dayanağıdır:

"Allah sizi annelerinizin karnından bir şey bilmez durumda çıkarmıştır."

(x)🔍 Nahl suresi 78. ayetin tefsiri için tıklayın.

🔸 Dolayısıyla İhvân-ı Safâ, insanın doğuştan bilgilerle dünyaya gelmediğini; bu bilgilerin sonradan kazanıldığını savunur.

🔸 Bilgi elde etmenin yolu, ilk olarak duyulardan geçmekte; daha sonra akıl ve ardından burhan gelmektedir. Duyular olmasa gerisinin inşa edilmesi mümkün değildir.

🔸 İhvân-ı Safâ, vahiy ve ilhamı da bilgide önemli bir araç olarak görmüş; risalelerde bu tür bilginin merkezi olan kalp ve kalp temizliği üzerinde durmuştur.

  • 11
  • 13
İHVÂN-I SAFÂ’NIN AHLAK VE SİYASET ANLAYIŞI
İHVÂN-I SAFÂ’NIN AHLAK VE SİYASET ANLAYIŞI

İhvân-ı Safâ, kuruluş amacını ahlaki olarak tanımlar ve risaleler boyunca ahlak anlayışını çeşitli yerlerde dile getirir.

🔸 İhvân-ı Safâ, insanın özüne işlemiş olan ve artık yerleşik bir hale gelmiş vaziyette bulunan ahlakı "insanın her organının potansiyel olarak sahip olduğu bir fiil veya davranışı ya da sanatı uzun uzun düşünmeden ortaya koyması" şeklinde tanımlamıştır.

🔸 Erdemli fiilleri meleklere, kötü fiilleri de şeytanlara has olarak gören İhvân-ı Safâ, ahlaki bir çabanın ilmi bir kazanıma vesile olacağı görüşündedir.

🔸 Nefsini terbiye edip dinin emrettiği gibi davranan, sonra da eşyanın hakikatlerini araştırmaya koyulan kimsenin artık meleklerin ilhamını kabule hazır duruma geldiğini savunmuştur.

🔸 İhvân-ı Safâ, toplumda huzur ve mutluluğun sağlanması, düzenin korunması için bir devlet başkanını zorunlu görmüştür.

🔸 Siyaset felsefesi açısından riyaset gerçekleşmeden siyasetin anlam kazanmasının mümkün olmadığını belirtmiş; bu nedenle insanın önce kendini, arzu ve ihtiraslarını kontrol altına alması gerektiğini savunmuşlardır.

🔸 İhvân-ı Safâ'nın Abbasi yönetiminden memnun olmadığı çıkarımına ulaşılmaktadır. Yaşadıkları devirde kötü kimselerin yönettiği bu devlet hakimiyetinin sona ermek üzere olduğu vurgulanmıştır.

🔸 Topluluğa göre, her devletin başlangıç evresi ve ulaşmak istediği hedef vardır; o hedefe ulaşıldığında ise gerileme ve çökme başlamaktadır.

🔸 Bu çözülme döneminin yaşandığı devirde halk arasında kötülükler yayılmakta ve ahlaki yozlaşma artmaktadır. Bu nedenle de güç, başka devletlere geçmektedir.

🔸 İhvân-ı Safâ, siyaset felsefesiyle doğrudan ilgilenmemiş olsa da devlet yönetimine bakarak olması gerekenleri ifade etme yoluna gitmiştir.

🔸 Devlet yöneticisinin niteliklerine ve erdemli topluma dair fikirlerin kaynağını ise Farabi'nin görüşleri oluşturur.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN