Avrupalı seyyahın gözünden köleleri evlat sayan medeniyet
Fransız seyyah Abdolonyme Ubicinni, uzun süre İstanbul'da yaşamış, Osmanlı medeniyetine hayran kalmıştı. Batı'nın kalıplaşmış ön yargılarını yıkarak, Türklerin erdemlerini, onurlarına düşkünlüğünü, sade yaşantılarını, ağır başlılıklarını, inceliklerini gerçekçi bir tutumla anlattı. İstanbul'un sokaklarında dolaşıp, kahvehanelerine uğradı, bazı hanelerine misafir oldu. Peki, Avrupalı seyyah Abdolonyme Ubicinni, köleleri evlat sayan Osmanlı'yı nasıl anlattı?
Giriş Tarihi: 10.10.2019
16:30
OSMANLI MEDENİYETİNİN HAYRANI BİR SEYYAH
Osmanlı'da uzunca bir süre kalan Ubicini, İstanbul'un sokaklarında dolaşıp, kahvehanelerine uğrar, bazı hanelerine misafir olur, mezarlıklarına bakar; sur içinde gezer, Pera'da da. Hem Osmanlı'nın üzerinde oturduğu siyasal ve toplumsal zeminin farkındadır, hem de gündelik hayatın iyi bir gözlemcisidir.
Türkiye hakkında yazdığı kitapları okurken, Osmanlı medeniyetine hayranlığı dikkat çeker. Kitaplarından bazılarında Osmanlı yönetim sistemi ve reform çabalarından söz edilir. Bazılarında ise gündelik hayata ilişkin gözlemler, tasvirler ve gezi notları bulunur.
"Osman Ağa'nın kölesi Halil, hem emektar uşağı hem de vekilharcıydı. Efendisinin azat etme teklifini Küçük Ali'den ve Leyla'dan ayrılmamak için defalarca reddetmişti.
Bu iki çocuk hayatının başlıca ve en sevdiği uğraşıydı. Onları okula götürür ve gezdirirlerdi. Çocuklar da onu babaları gibi severlerdi zaten baba diye çağırırlardı.
Kaldı ki, hürriyet Halil'in ne işine yarardı? Vatanını ve ailesini hatırlamıyordu. Hatırladığı tek şey Çerkezistan'da, deniz kıyısında bir köyde doğduğu ve çok küçükken esir tüccarları tarafından alınıp oradan uzaklaştırıldığıydı. Uzun serüvenlerden sonra Osman Ağa'nın evine girmiş, birkaç yıl sonra adetler gereğince başlık parası verilip bir kızla evlendirilmişti.
Ama karısı genç yaşta ölmüş ve Halil bütün sevgisini efendisinin ailesine vermişti. Hürriyetin tatlılığını takdir edebilmek için kendini köle hissetmek gerekir, oysaki Halil uzun yıllardan beridir efendisinin evinde efendisi kadar hürdü.
Türkiye'de kölelerin durumu, evin öteki hizmetkârlarından farklı değildir. Köle ailesinden ayrılmış garip kişi olduğundan efendisi ona daha merhametli davranır. Neden kötülük etsin, o hayvanları bile koruyan Allah'ın nezdinde sevaplı kişi olmaya gayret eden insandır. Ona oğlum diye hitap eder, emirleri sert değildir, onu aşağılamaya kalkmaz.
Kendisi efendi, o köledir. Allah öyle istemiş, aksi de olabilirdi. Çocuksa onu okula gönderir; birkaç yıl hizmetten sonra azat eder, hatta çoğu zaman kendi kızıyla evlendirir. Orduya veya sivil hizmetlere girmesine önayak olur. Böylelikle birçok köle devlet hizmetlerinde üst mertebelere kadar ilerlemiştir. Mesela Rıza, Halil, Mehmed Ali paşalar ve daha çokları.
Ancak bu göz kamaştırıcı kader cilveleri beyaz köleler, Gürcü ve Çerkezler için söz konusu olabilir. Köle kadınlar çoğunlukla Çerkezistan ve Kafkasya'dan getirilir. Yurtlarından pek küçük yaşta uzaklaştırıldıklarından eskiye ait hemen hemen hiçbir hatıra saklamış olamazlar, bu sebeple de yurtsuzluk ve ailesizlik acısını çekmezler.
Onlar için yurt da ile de haremdir. orada büyümüşlerdi. Şimdi orada hizmet görmektedirler. Ve belki de günün birinde oranın hanımefendisi olacaklardır. Daha kimler bu yollardan geçtiler ve onun kadar güzel ve hünerli olmadıkları halde gönençli yaşantılara kavuştular.