Arama

Barbaros Hayreddin Paşa ile Mimar Sinan'ı birleştiren türbe

Barbaros, yüzyıllarca tüm dünyada bir efsane olarak anıldı. Ne var ki gün geldi, kendi torunlarından olan nesiller onu yalnızca bir isimden ibaret zannettiler; kim olduğunu, Preveze Zaferi dışında neler yaptığını, hatta türbesinin nerede olduğunu unuttular. Donanma gemileri onu top ile selamlamayı bıraktı, Fatihalardan uzak düşürüldü. Durum böyleyken Mimar Sinan usta ile yaptığı konuşmayı yahut Seyyid Muradî'ye yazdırdığı vasiyetnameyi kim hatırlardı ki? Sizler için dünyanın tarihinde saygıyla bahsedilen Barbaros Hayreddin Paşa'yı hatırlatan özel bilgileri derledik.

  • 5
  • 15
ANDREA DORYA’YA KARŞI BÜYÜK TAKTİK
ANDREA DORYA’YA KARŞI BÜYÜK TAKTİK

Andrea Dorya, ünlü savaştan bir gece önce komutanlarına savaş taktiğini verirken şunları söylüyordu: "Barbaros gerçekten çok iyi bir komutan. Çok önemli taktikleri var. Geçmişte düşmanlarını yenerken onları uygulamış. Ben bunların hepsini inceledim, etüt ettim. Buradan edindiğim intiba ile yarın onun bu taktiğine karşılık bizde her taktiğine aynı karşılığı vererek taktik uygulayacağız." diye anlatmış.

Aynı saatlerde Barbaros ise kurmaylarına, şöyle diyordu:
"….Bu Andrea Dorya önceki rakiplerime benzemiyor. Çok akıllı bir adamdır. Muhtemelen benim bütün savaş ve taktiklerimi incelemiştir. Nasıl bir yöntemle savaşa yaklaştığımı biliyordur. Ve buradan hareketle yarın bana şöyle bir taktik geliştirecek. Ben de ona karşı şu taktiği uygulayacağım." der ve kendisi o güne kadar uygulamadığı yeni bir savaş taktiği ile o meşhur deniz savaşını kazanır.

  • 6
  • 15
TARİHE ADINI YAZDIRMIŞ İKİ KİŞİNİN SOHBETİ
TARİHE ADINI YAZDIRMIŞ İKİ KİŞİNİN SOHBETİ

1534 yılının bir Eylül ikindisinde, tarihe iz bırakacak, dönemlerinde de şöhretli iki isim Beşiktaş sahilindeki bir yalıda oturmuş tatlı tebessümlerle konuşuyorlardı. Sohbetin sonunda biri diğerine kulplu müsenna şebekeli döküm anahtarı sunarken şöyle demişti:

"Allah'ın izniyle türbenizin inşası hitama erdirildi Paşa Hazretleri. Gayrı Allah geçinden versin ve verince içinden cennete yol açsın! Lakin merakımı bağışlayın, Devlet- i Aliyye'nin kaptan-ı deryalığında tahakkuku bekleyen daha bunca gayret ve fikriniz var iken; yaşınız da henüz altmışı bile bulmamışken bir türbe için bu kadar acele niyedir?"

"İki sebepten azizim mimarbaşı, iki sebepten. İlki, ebedi istirahatgâhım senin o sanatkâr elinden çıksın ve dünya döndükçe dursun istedim. İkincisi de türbeme her bakışta, nefsime, "Unutma, ölüm vardır!" Sonunda gideceğin yer şurası!" diyebilme arzumdur ki çok şükür bugün ikisi de avucuma girdi."

"Bu yüzden mi konağınızın penceresinden görülebilecek bir yakınlıkta inşasını emir buyurdunuz?"

"Evet, sonunda gideceğim yeri gündüz değilse bile geceleri görerek devlet umurunu ona göre yürütmek, yelkenlerimi ona göre açmak için."

"İmarını beğendiniz mi peki?"

"Beğenmek ne kelime azizim, fevkalade!.. İşte bak, ilk arzumda ne derece haklı çıktığımı ve acelemin sebebini bütün âleme ispat etmiş oldun. Denizin ortasında bir türbe inşa etmek senin şairane eda ve mimari dehandan başka kimin aklına gelirdi ki? Sanatına hezar aferin!"

"Estağfurullah Paşa hazretleri, bir kaptan-ı deryaya başka nerede yer bulurdum?"

O çağlarda Osmanlı ülkesini adeta avuçlarına alıp kaldıranlardan yalnızca ikisi, Mimar Sinan Usta ve Kaptan-ı Derya Hızır Hayreddin Reis, bu samimi sohbeti, hamlacıların yalı kayıkhanesinden çektikleri kayıkla türbeye doğru ilerlerken sürdürdüler. Zaten gidebilecekleri mesafe çok kısaydı. Yalının üst kısmında, bizzat yaptırıp eğitime açtığı medrese ve konağının bahçe duvarlarını takiben birkaç kulaç pazu gücünden sonra durgun sular sona eriverirdi.

Küreği bizzat Hayreddin Reis çekmişti ve hâlihazırda donanmasından bir kadırga ile üç kalyonun bağlı bulunduğu beş baba taştan boşta duran beşik yontulu mermer eşik taşının hizasına geldiğinde, türbenin inşa edildiği adacığa yönelip sandalın palamarını kayıklara sıkıştırırken büyük bir huzur içindeydi.

Kaptan-ı derya teslim aldığı anahtarla açacağı kapının önündeki eyvanın altında durdu, türbeye sırtını dönüp sahile baktı. Bulundukları nokta, camiye yaklaşık seksen, yalıya da yüz arşın kadar açıktaydı. O sırada mimarbaşı konuşma gereği hissetti.

"Kusura kalmayasının Paşa Hazretleri, adacık biraz daha büyük oluverseydi hazireyi geniş tutacak, türbenizi de kadırga şeklinde inşa edecektim. "

"Keder yok azizim; işte denizin içinde ya, bundan gayrı benim bu türbeye de şu sancaklarımın dalgalandığı kadırgalarımdan biri saymam pekâlâ mümkündür. Gerçi hiç sekizgen kadırga ile denize açılıp cenge girmedim., lakin dalgalar yine de bir kadırganın karinasına değer gibi değiyor ya şu duvara… Gayrı türbemin revakını kadırgalarımdaki köşk yerine saysam, sekizgen kasnak üzerine oturttuğun kubbesine de o köşkün tavanı desem ne çıkar? Ellerin dert görmesin!"

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN