Çanakkale Savaşı'na giden 'Edebiyat Heyeti'
Çanakkale Cephesi, Birinci Dünya Savaşı'nda Türk milletinin topyekûn mücadele ettiği ve topyekûn kazandığı bir zaferdi. Bu birlik ve beraberliğin mimarları arasında şairler, yazarlar, bestekarlar ve ressamlar da vardı. Çanakkale Savaşları, Türk sanatkarlar için ondan manevi bir duygu oluşturmak, milletin heyecanını yükseltmek, kahramanlık ve fedakarlık hislerini en son derecesine çıkarmak için önemli bir fırsat, aynı zamanda bir sınav oldu. Dünya Savaşı'nın sonuçları ne olursa olsun Çanakkale'nin anlam ve büyüklüğünü tespit etmek ve gelecek nesillere aktarmak sanatkarlarımız için milli bir borçtu.
Giriş Tarihi: 18.03.2019
11:54
Güncelleme Tarihi: 18.03.2019
13:27
Gezi heyeti savaşın gerçek yüzüyle ilk defa Gelibolu'da karşılaşmıştır. Türk topçularının düşman uçaklarına karşı isabetli atışlarını bizzat tecrübe eden, sıra sıra dizili toprak kabartıları altında yatan mübarek şehitleri gören heyet, savaş gerçeğini bütün dehşetiyle bu anlarda idrak etmiştir.
Hamdullah Suphi, çok sevdiği bir tanıdığının nasıl şehit düştüğünü, bir hücum sırasında yaralandığı halde kanayan yarasının sarılmasını teklif eden nefere; "Ko, aksın, Balkan muharebesinin karasını ancak bu kan siler!" diyen kahramanın asaletini görünce duyduğu hayreti şöyle ifade etmektedir: "Dünkü Balkan muharebesinden biraz sonra, böyle bir muharebe nasıl mümkün oluyordu? Bu suali kaç defa kendimize sorduk ve kaç defalar soracağız!"
HEYETİN CEPHEDE TEHLİKELİ ANLARI
Arıburnu'na varan heyet, topların gürlediği, bombaların patladığı, makineli tüfeklerin işlediği muharebe alanında düşmanla boğuşan yiğitlerin canını yok sayarcasına vatan savunmasına şahit olurlar. Ciddi tedbirler alınmış olmasına rağmen heyet bile tehlikeli anlar yaşar. Ayvazoğlu, şair ve yazarların savaşı bütün çıplaklığıyla görmüş ve yaşamış olmalarına karşın, bunu dile getirmede maalesef aciz kaldıkları kanaatindedir.
Cepheyi gezen şairlerden Enis Behiç'in İbrahim Alaeddin'e ithaf ettiği Çanakkale Şehitliğinde adlı manzumesinde "Düşündüm, sizleri anlatabilen / Bir ilhama sahip olmak isterdim (...) / Utandım bu aciz şairliğimden" diyerek cephede kanla yazılan destanı dile getirmede düştüğü aczi itiraf ettiğini söyler. Ona göre; Mehmed Emin, Hıfzı Tevfik, Orhan Seyfi gibi şairlerin hepsi, yazdıkları manzumelerde, gerçekten Mehmetçiğin kanıyla ve süngüsüyle imzaladığı savunmanın büyüklüğünü anlatmakta zorlanmışlardır. Şair olarak pek tanınmayan Hakkı Süha da duygularını Siperlerde adlı şiirinde anlatmayı denemiş, fakat pek başarılı olamamıştır.
Hakkı Süha Bey, Arıburnu eteklerine tırmanırken Ahmet Hâşim'le karşılaştıklarından söz eder. Birinci Dünya Harbi'nin çıkması üzerine askere alınan ve ihtiyat zabitliğine kadar getirilen Ahmet Hâşim, ateş hatlarının nice tehlikelerini yaşamış ve zaferin ne pahasına kazanıldığını ta içinden görmüş olmasına karşın heyete çağrılmamıştır.
Haşim'in en zor zamanlarında ateş hattında bulunduğu halde Çanakkale hakkında ısrarla susması, hükümetin savaşı uzaktan takip eden şair ve yazarları savaş destanı yazmaları için Çanakkale'ye gönderirken, onu, zaferin nasıl ve ne pahasına kazanıldığını bizzat yaşayarak görmüş bir şair olduğu halde yok saymasına bağlanabilir. Hakkı Süha, Arıburnu'na tırmanırken Fecr-i Âti şairi Emin Bülent ile karşılaştıklarından da söz eder. Onun da Çanakkale hakkında hiçbir şey yazmamış olmasını şaşırtıcı bulur.
CESETLER RESSAMLARIN İLHAMI OLDU
Tepelerinden uğuldayarak top mermileri geçen heyet, korkunç muharebeden artakalan enkazı, Türk ve Fransız cesetlerinden oluşan yığınları dehşet içinde seyreder. Heyette yer alan iki ressam Çallı İbrahim ve Nazmi Ziya'nın Şişli resim atölyesinin açılması ve bu atölyede savaşa dair yapılan resimlerden bir sergi hazırlanarak savaşın görsel malzemeyle de etkili bir araç olarak kullanılması kararlaştırılır.
İBRAHİM ALÂEDDİN GÖVSA 26 YAŞINDAYDI
İbrahim Alâeddin Gövsa, Çanakkale Cephesi'ne seyahat eden ve oradan "Çanakkale İzleri" adlı, sonradan kitaplaşan, şiirleriyle dönen şairdir. İbrahim Alâeddin, Çanakkale'ye giden sanatkârlar heyeti içerisinde belki de en verimli sonuçlarla dönen kişidir ve o günlerde henüz 26 yaşındadır.
"Çanakkale İzleri" Çanakkale cephesinin İbrahim Alâeddin'de uyandırdığı hislerin peş peşe terennümünden öte millî ve manevî bir borcu ödeme çabasının yansımaları olarak da düşünülebilir.
Kendisi "Çanakkale İzleri" adlı şiir kitabının daha sunuş bölümünde bu duyguyu şu cümlelerle ifade etmiştir: "Çanakkale kavgasının şiir (anlam) ve azametini (büyüklük) tespit ve onu insal-i müstakbeleye (gelecek nesillere) nakletmek millî bir borçtur. Bilhassa o borç; suhte-i harbi (harbin yakıcılığını) görmek fırsatına nail olanlar için elbette tezauf eder (iki kat artar)."