Çanakkale Savaşı'na giden 'Edebiyat Heyeti'
Çanakkale Cephesi, Birinci Dünya Savaşı'nda Türk milletinin topyekûn mücadele ettiği ve topyekûn kazandığı bir zaferdi. Bu birlik ve beraberliğin mimarları arasında şairler, yazarlar, bestekarlar ve ressamlar da vardı. Çanakkale Savaşları, Türk sanatkarlar için ondan manevi bir duygu oluşturmak, milletin heyecanını yükseltmek, kahramanlık ve fedakarlık hislerini en son derecesine çıkarmak için önemli bir fırsat, aynı zamanda bir sınav oldu. Dünya Savaşı'nın sonuçları ne olursa olsun Çanakkale'nin anlam ve büyüklüğünü tespit etmek ve gelecek nesillere aktarmak sanatkarlarımız için milli bir borçtu.
Giriş Tarihi: 18.03.2019
11:54
Güncelleme Tarihi: 18.03.2019
13:27
CESETLER RESSAMLARIN İLHAMI OLDU
Tepelerinden uğuldayarak top mermileri geçen heyet, korkunç muharebeden artakalan enkazı, Türk ve Fransız cesetlerinden oluşan yığınları dehşet içinde seyreder. Heyette yer alan iki ressam Çallı İbrahim ve Nazmi Ziya'nın Şişli resim atölyesinin açılması ve bu atölyede savaşa dair yapılan resimlerden bir sergi hazırlanarak savaşın görsel malzemeyle de etkili bir araç olarak kullanılması kararlaştırılır.
İBRAHİM ALÂEDDİN GÖVSA 26 YAŞINDAYDI
İbrahim Alâeddin Gövsa, Çanakkale Cephesi'ne seyahat eden ve oradan "Çanakkale İzleri" adlı, sonradan kitaplaşan, şiirleriyle dönen şairdir. İbrahim Alâeddin, Çanakkale'ye giden sanatkârlar heyeti içerisinde belki de en verimli sonuçlarla dönen kişidir ve o günlerde henüz 26 yaşındadır.
"Çanakkale İzleri" Çanakkale cephesinin İbrahim Alâeddin'de uyandırdığı hislerin peş peşe terennümünden öte millî ve manevî bir borcu ödeme çabasının yansımaları olarak da düşünülebilir.
Kendisi "Çanakkale İzleri" adlı şiir kitabının daha sunuş bölümünde bu duyguyu şu cümlelerle ifade etmiştir: "Çanakkale kavgasının şiir (anlam) ve azametini (büyüklük) tespit ve onu insal-i müstakbeleye (gelecek nesillere) nakletmek millî bir borçtur. Bilhassa o borç; suhte-i harbi (harbin yakıcılığını) görmek fırsatına nail olanlar için elbette tezauf eder (iki kat artar)."
İbrahim Alaaddin "Siperler Arasında" şiirinde 18 Temmuz 1915'te Seddülbahir'de kumandan Cafer Tayyar Bey'in refakatinde ileri siperlere doğru giderken gördüklerini anlatır. Şiir şöyle başlar:
Kurşunların ıslığından daha nâfiz bir seda "Eğiliniz, tehlike var, çabuk geçin buradan." Tenbihini fısıldadı, önde baktım ki hâlâ Sarsılmayan bir burç gibi duruyordu kumandan
Artık Türk'ün yüksek alnı eğilmiyor, anladım. Kul ölüme yaklaşmazsa dirilmiyor, anladım.
“ARIBURNU’NA BAL YAPMAYA!”
"1915 Temmuzunun on üçüncü Salı günü Keşan'dan Gelibolu'ya hareket ederken ayrı kıtalara mensup iki hemşeri askerin uzaktan kısa bir konuşmasına şahit olduk. Yolda duran bir nefer Gelibolu yolunu bir bulut halinde kaplayan kıtalar arasındaki arkadaşına seslenmiş, nereye gittiğini sormuştu. Öteki uzun ayrılıkların maceralarını nakle hiç de müsait olmayan o birkaç saniyelik zamanda mukadderatına tabi, her vakayı memnun bir tevekkül ile karşılayan temiz gönlünü şu cevap ile hülasa etti: Arıburnu'na bal yapmaya!"
HARP EDEBİYATININ KURUCUSU
Mehmet Emin Yurdakul, Çanakkale harp sahasını ziyaret eden heyette bulunan şairlerdendir. O günlerde 46 yaşında olan Mehmet Emin de Çanakkale cephesinden vatanî şiirlerle dönmüştür. O, Osmanlı-Yunan Savaşı (1897) ile Türk şiirinde harp edebiyatı anlayış ve duyarlılığını başlatanlardandır. "Anadolu'dan Bir Ses Yahut Cenge Giderken" şiiri ile askerlerimizi ve zaferlerini, Türk şiirinde bu konuda bir öncü olarak yüceltmişti.
"Birinci Dünya Savaşı'nın felaketleri sürüp gittikçe Emin Bey'in kalemi de, durmaksızın milletin bu felaketlerini dile getirmeye çalıştı; gönlünden taşan vatan sevgisini, tesellilerini, mazimizi hatırlatarak cesaret telkin eden fikirlerini, istikbal ümitlerini genç nesillerin de kalbine akıtmaya çalıştı."