Cüzzam hastalarının tedavi için karantina altına alındığı Miskinler Tekkesi
Miskinler Tekkesi, cüzzamlıların barındığı ve rehabilite edildiği alanlardı. O dönemde tedavisi mümkün olmayan bu hastalığa yakalananlar, miskinhane de denilen yerlerde karantina altına alınırdı. Kamu sağlığını korumak için şehre uzak alanlarda inşa edilen bu kurum, cüzzam hastalarının hoşlanmayacakları bir isimle gururlarını kırmamak adına tekke olarak isimlendirildi. Cüzzam hastalarının Avrupa'da lanetli olarak hor görüldükleri bir dönemde Osmanlı, onlara yardım elini uzarak himayesi altına aldı. Osmanlı'nın merhamet yuvası Miskinler Tekkesi hakkında bilinmesi gerekenleri derledik.
Giriş Tarihi: 16.04.2020
15:22
Güncelleme Tarihi: 20.11.2023
11:09
Osmanlı'nın ilk cüzzamhanesi
Osmanlı'nın ilk cüzzamhanesi II. Murad tarafından yaptırılarak Edirne'nin kenar semti Kirişhane'de hizmete girdi. Daha sonra Üsküdar, Bursa, Lefkoşa, Kandiye ve Sakız 'da cüzzamhane açıldı. Bunlar içinde en önemlisi İstanbul'da hizmet vereni idi.
II. Bayezit zamanında 1501 yılında hazırlandığı düşünülen Kanunnâme-i İhtisâb-ı İstanbul el-Mahrûse'nin 64. maddesindeki, "... ve cüzzamlıları şehirden süreler, şehirde komayalar" hükmünün bir sonucu olarak Yavuz Sultan Selim tarafından o yıllarda Üsküdar'ın dışında kalan Karacaahmet Mezarlığı'nın ortasında inşa ettirildi.
İnsanlığın korkulu rüyası salgın hastalıklar
Osmanlı'daki en önemli cüzzamhane
Osmanlı'daki en önemli cüzzamhane yi Yavuz Sultan Selim 1514 yılında yaptırdı. Üsküdar-Kadıköy yolu üzerinde Karacaahmet Miskinler Tekkesi, 1927 yılına kadar hizmet verdi ve 1938'de tamamen yandı.
Hasta hücreleri, mescidi, çeşmesi ve bahçesiyle tam bir sosyal kurum olan bu cüzzamhanenin masrafları, önüne dikilmiş tepesi oyuk sadaka taşları na bırakılan yardımlarla ve vakıfların tahsisatıyla karşılanırdı. Bunlardan başka Bursa'da da 1551'den 1817'ye kadar faaliyet gösteren ünlü bir cüzzamhane vardı.
Osmanlı'nın hastalığa karşı karantina alanları
Osmanlı döneminde tedavisi mümkün olmayan cüzzamlılar , şehir dışında tutularak emniyet altına alınırdı. Miskinhane denilen bu yerler, bir karantina alanıydı. Endülüs, Selçuklu ve Osmanlı döneminde miskinhaneler şehir dışında oluşturulurdu.
Hastalığa yakalanan kişiler sınıf farkı gözetilmeksizin birbirne bulaşmaması için şehirde bırakılmayıp Miskinler Tekkesi'ne getirilirdi. Cüzzam rahatsızlığına yakalananların tedavi edilmesi sürecinde Osmanlı'nın bu sürece en büyük katkısı , hastaların psikolojilerini de düşünmeleriyle oldu.
Cüzzamhanelere neden tekke denildi?
Cüzzamlı hastaların tecrit edildiği bu mekanlara tekke denilmesinin nedeni tarikat pîrinin türbesi yanında bulunan ve insanların müstakil bir grup halinde yaşamalarına elverişli olan tekkelere benzetilmesinden kaynaklanıyordu. Miskinler Tekkesi'nin idarecilerine de "şeyh" deniliyordu. Tekkenin yöneticisi zamana göre cüzzamlı veya itimat kazanmış, güvenilir ve adil olan hastalığa yakalanmayan biri de olabilirdi.
Cüzzamlılar halkın içine karışmak istemeyerek münzevi bir hayat sürdürüyorlardı. Tekke olarak isimlendirilmesinin diğer nedeni ise, cüzzam hastalarının hoşlanmayacakları bir isimle gururlarını kırmamak içindi. Bu sayede hastaların psikolojik çöküntüye uğramalarını engellendi. Bu Osmanlı medeniyetinin nezaket örneklerinden biriydi.
Osmanlı'da zaman zaman cüzzamlı kişilerin hareketlerini kısıtlayıcı tedbirler alsa da bu kamu sağlığını korumaya yönelikti . Bu önlemler hiçbir zaman onları küçük düşürücü ya da Batı'daki gibi bütün hukukî ve sosyal haklarından mahrum edecek düzeyde olmadı.
Avrupa 15. yüzyıla kadar cüzzamı, tedavi edilmesi gereken bir hastalık değil Allah'ın bir gazabı ve cüzzamlıyı da hasta değil büyücü olarak görüyordu. Öyle ki Avrupalı halk tarafından hor görülen cüzzamlıları kendilerinden uzaklaştırmak için, dolaşırken çıngırak çalmaları zorunlu kılınmıştı.