Cüzzam hastalarının tedavi için karantina altına alındığı Miskinler Tekkesi
Miskinler Tekkesi, cüzzamlıların barındığı ve rehabilite edildiği alanlardı. O dönemde tedavisi mümkün olmayan bu hastalığa yakalananlar, miskinhane de denilen yerlerde karantina altına alınırdı. Kamu sağlığını korumak için şehre uzak alanlarda inşa edilen bu kurum, cüzzam hastalarının hoşlanmayacakları bir isimle gururlarını kırmamak adına tekke olarak isimlendirildi. Cüzzam hastalarının Avrupa'da lanetli olarak hor görüldükleri bir dönemde Osmanlı, onlara yardım elini uzarak himayesi altına aldı. Osmanlı'nın merhamet yuvası Miskinler Tekkesi hakkında bilinmesi gerekenleri derledik.
Giriş Tarihi: 16.04.2020
15:22
Güncelleme Tarihi: 20.11.2023
11:09
Cüzzamhanelere neden tekke denildi?
Cüzzamlı hastaların tecrit edildiği bu mekanlara tekke denilmesinin nedeni tarikat pîrinin türbesi yanında bulunan ve insanların müstakil bir grup halinde yaşamalarına elverişli olan tekkelere benzetilmesinden kaynaklanıyordu. Miskinler Tekkesi'nin idarecilerine de "şeyh" deniliyordu. Tekkenin yöneticisi zamana göre cüzzamlı veya itimat kazanmış, güvenilir ve adil olan hastalığa yakalanmayan biri de olabilirdi.
Cüzzamlılar halkın içine karışmak istemeyerek münzevi bir hayat sürdürüyorlardı. Tekke olarak isimlendirilmesinin diğer nedeni ise, cüzzam hastalarının hoşlanmayacakları bir isimle gururlarını kırmamak içindi. Bu sayede hastaların psikolojik çöküntüye uğramalarını engellendi. Bu Osmanlı medeniyetinin nezaket örneklerinden biriydi.
Osmanlı'da zaman zaman cüzzamlı kişilerin hareketlerini kısıtlayıcı tedbirler alsa da bu kamu sağlığını korumaya yönelikti . Bu önlemler hiçbir zaman onları küçük düşürücü ya da Batı'daki gibi bütün hukukî ve sosyal haklarından mahrum edecek düzeyde olmadı.
Avrupa 15. yüzyıla kadar cüzzamı, tedavi edilmesi gereken bir hastalık değil Allah'ın bir gazabı ve cüzzamlıyı da hasta değil büyücü olarak görüyordu. Öyle ki Avrupalı halk tarafından hor görülen cüzzamlıları kendilerinden uzaklaştırmak için, dolaşırken çıngırak çalmaları zorunlu kılınmıştı.
Müslüman memleketlerde cüzzam hastaları hiçbir zaman kötü muamele görmedi. Öyle ki bu hastaları için müstakil binaların yapılmadığı yerlerde, şehir ve kasabalar haricinde, tecrit amacıyla bulundukları yerlere girmemek ve orada oturmak şartlarıyla evler ve bunlardan hasta adedine göre mahalleler ihdas edildi.
O dönemde cüzzamın bir tedavisi bulunamamıştı. Hastalar sadece halktan tecrit edilerek mümkün olduğunca rahat bir şekilde yaşamaları sağlanıyordu.
Yılda on iki kurban tahsis edilen Miskinler Tekkesi'ne, her sabah Atik Vâlide İmareti'nden kırk ekmekle çorba, her akşam yine çorba, et ve pilav gelir, haftada iki gece de zerdeli pilav verilirdi.
Tekkenin önünde bulunan sadaka taşına bırakılan yardımlar , hastalarca bölüşülür ve hep bir ağızdan, kendilerine yardım edenlere hayır dualar edilirdi. Halk, tekke ve dergâh dervişlerine yardım ettiği bilindiğinden Miskinler Tekkesi adı cüzzamlılara sadaka verilmesine vesile oluyordu.
Avrupa'da cüzzamlıların lanetli sayılıp yakıldığı bir dönemde, Osmanlı'nın hastaları rehabilite merkezlerine alarak her türlü ihtiyaçlarını karşılaması ve en iyi şekilde bakılması amacıyla her türlü önlemin düşünülmesi imparatorluğun zarafetinin yansımasıydı.