Egemen güç olmanın sembolü: Osmanlı'da sikke
Para hiçbir zaman salt bir ekonomik değer unsuru olmamıştır. Kültürün, inancın, gücün, savaşın ve barışın, birliğin ve ayrılığın ifade edildiği bir mecra olmuştur. Kısacası para, aslında onun dilini bilenlerle konuşur. Osmanlı'nın ekonomik durumunun yanında mimarisi, sosyal ve kültürel yapısı hakkında bilgi edinmenizi sağlayacak sikkeler hakkında merak edilenleri derledik.
Giriş Tarihi: 02.05.2020
14:40
Güncelleme Tarihi: 02.05.2020
15:34
Fatih Sultan Mehmed dönemine kadar Osmanlılar yalnızca iki madenden (gümüş ve bakır) sikke bastırmışlardır. Gümüş olanlar akçe, bakır olanlar mangırdır. Osmanlı Devleti'nin ortaya çıkışından sonra Selçuklu ve İlhanlılar'ın sikkeleri bir süre daha tedavülde kalmıştır. Osmanlı öncesindeki Beylikler döneminde Bizans sikkelerinin üzerine kontrmark vurulmak suretiyle geçerli kılındıkları İslami kontrmarklı Bizans sikkelerinin varlığı ile bilinmektedir.
Kontrmark: Sikkeye daha sonradan vurulan küçük bir damgadır.
II. MEHMED DEVRİ SİKKELERİ
''Ya Kostantiniyye beni alır, ya ben onu'' diyen genç sultan, zamanın en gelişmiş savaş teknolojisini de sonuna kadar kullanarak 1453 yılında kenti teslim almış ve yeni bir çağ açmıştır. Fatih Sultan Mehmed, fetihten 24 yıl sonra ''sultani'' adı verilen ilk Osmanlı altınını hicri 882 yılında İstanbul'da bastırmıştır.
Bu tarihten itibaren Osmanlı tahtına geçen tüm sultanlar kentte sikke darp ettirmiştir. Fatih bastırdığı bu altın sikkeyle artık hükümdarı olduğu Osmanlıların Akdeniz havzasında en önemli ekonomik aktörü olduğu gerçeğini tescil etmiştir. Bu sikke, aynı zamanda Avrupa ticaretinin en büyük takas aracı olan Venedik ve Ceneviz altın sikkelerine de önemli bir alternatif ve rakip oluşturmuştur. Fatih Sultan Mehmed, gümüş sikkelerinde ''sultan'' unvanını kullanmakla yetinmişti.
Sembolik olarak çok az sayıda basılan bu sikkeden günümüze de çok az sayıda örnek ulaşmıştır.
Bu altın sikke, ilk altın Osmanlı sikkesidir. Fatih Sultan Mehmed , İstanbul'u fethetmesinin ardından 27 yıl sonra İstanbul'da bu sikkeyi darp ettirmiştir. En ender görülen Osmanlı sikkeleri arasındadır.
Sikkenin ön yüzünde ''Darib un nadri sahib ül izzi ve'n nasri fil berri ve ve'l bahri', arka yüzünde ise Sultan Mehmed bin Murad Han azze nasrahu duribe fi Kostantiniyye sene 882'' ifadeleri yer almaktadır.
Günümüz Türkçesi ile: Bu altını darp ettiren karada ve denizde izzet ve yardım, zafer sahibi Murad Han oğlu Sultan Mehmed Allah'ın yardımıyla aziz olsun. Kostantiniyye'de 882 senesinde darp edildi.
SULTAN II. ABDÜLHAMİD DEVRİ SİKKELERİ
Tahta çıktığı ilk yıllarda adına basılan sikkelerde tuğralı yüzün kenarında bitki motifi kullanan Sultan II. Abdülhamid, İstanbul baskılı sikkelerinde saltanatının altıncı yılından itibaren Rusya Savaşı nedeniyle dönemin Şeyhülislamı Hasan Hayrullah Efendi'den fetva alarak el-gazi unvanını kullanmaya başlamıştır. Kanuni Sultan Süleyman'ın ardından en uzun süre padişahlık yapan Sultan II. Abdülhamid, devrinin en önemli siyaset ve devlet adamlarından biridir.
Otuz üç yıl gibi oldukça uzun bir süre devleti idare eden bu sultanın sikkeleri, bu uzun hükümdarlık yıllarıyla doğru orantılı olarak bol miktarda üretilmiştir. Buna karşın Sultan II. Abdülhamid'in saltanatının özellikle ilk altı yılında bastırdığı sikkelere ulaşmak zordur diğer taraftan taht yılında bastırdığı sikkelere ulaşmak daha kolaydır. Bunun en önemli nedeni mali buhranlar ve Rusya'yla yaşanan uzun savaşlardır. Sultan II. Abdülhamid döneminde altın, gümüş ve bakır sikkelerin alım güçleri arasında çok ciddi farklar oluşmuştur.