Fes Osmanlı'ya nereden geldi?
Arabi veya sıfır numara; yar tekmesi veya kuş yuvası; ayıp kapayan veya kel örten; limon kabuğu, ve saksı dibi. Bu sıfatlara aşina olanınız var mı? Bir asır kadar Osmanlı'nın başında taht kuran feslerden bir moda oluşturulmuştu. Padişahlar dahi belli bir türde olmayan fesleri giymezdi. Öyle ki baş tacı olan bu feslerden kişinin ne iş yaptığı dahi anlaşılırdı. İşte tarihin mahzenlerine gömülmeden önce günlük hayatın başrollerindeki feslerin tarihi geçmişi...
Giriş Tarihi: 18.09.2019
13:46
Güncelleme Tarihi: 25.05.2022
17:25
🔘 Fes halen Mısır dahil Kuzey Afrika ülkeleri ve Endonezya ile Malezya başta olmak üzere birçok İslâm ülkesinde kullanılıyor. Türkiye'de 1925 yılında çıkarılan özel bir kanunla yasaklanan fesin ülkeye gelişi II. Mahmud devrine rastlar. Yeniçeri Ocağı'nın 1826'da kaldırılmasıyla onun yerine kurulan Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye ordusuna önceleri Nizâm-ı Cedîd'inkine benzeyen bir kıyafet verilmişse de iki yıl sonra değişiklik yapılmış ve ilk olarak başa şubara* yerine koyu kırmızı fes giyilmesi kararlaştırılarak padişahın bu konudaki hatt-ı hümâyunu ilân edilmiştir. Bu ilk fes başlangıçta 20-25 cm. yüksekliğinde ve standart modelinin aksine tepeye doğru hafifçe genişleyen bir şekildedir.
Şubara: Tepesi yuvarlak ve dilimli çuhadan yapılmış bir nevi başlık.
🔘 Fesin düz olan tepe kısmına "tabla " adı verilir ve bunun merkezindeki "ibik " denilen çıkıntıya lâcivert veya siyah bir ipek püskül bağlanır. II. Mahmud devri mavi ipek püskülünün arkası uzun, önü kâkül gibi kısa ve oldukça geniştir. Yüksekliğin muntazam görüntüsünün bozulmaması için fesin içi kartonla desteklenir.
🔘 Genel görünüşü bu şekilde olan fes, ortaya çıkışından sonra padişahların istekleri doğrultusunda değişikliğe uğramış ve Abdülmecid döneminde küçülmeye başlayarak aşağı yukarı son zamanlardaki şeklini almıştır (mecidiye kalıp ); Abdülaziz yayvan (aziziye kalıp ), II. Abdülhamid ise daha dik bir fes (hamidiye kalıp ) tercih etmiştir.
🔘 Fesler yapağıdan (koyun ve kuzudan ilkbaharda kırkılan tüy) yapılır ve bunun için en uygunu merinos koyunundan elde edilendir. Boyayı iyi tutması ve çabuk sertleşmemesi için yapağının kalitesinin yüksek olması gerekir.
🔘 Fesin dokunuşu çorap örgüsüne benzer ve önce torba gibi bir şekil alır; sonra bol su ile keçeleştirilir. Boyanmış fesler tekrar su ile yıkanarak dink işlemi yapılır ki bundan sonra küçülür ve külâh haline gelir; bir sonraki safha havalandırma ve tüylendirme, son safha ise kalıplama ve perdahtlamadır (perdah).
Sultan Abdülmecid'in mecidiye kalıbında yapılmış fesi
🔘 Başlangıçta fesler Avrupa ve Mısır ile Tunus'tan ithal ediliyordu. İhtiyacın artması yerli imalâtın başlamasını gerektirdi ve İstanbul'da Feshâne adıyla ilk fabrika kuruldu. Fesin sivil halka yayılmasından sonra bundan başka Bursa, Edirne, İslimye ve Selânik'te de fabrikaların açılmasına rağmen yerli imalât ihtiyaca yetmedi ve aradaki açık daima ithalât yoluyla kapatıldı. 1829 yılında piyasada bulunan yerli ve ithal fesler şu fiyatlarla satılıyordu: Tunus perdahtlı 26 kuruş, Mısır 18 kuruş, Avrupa perdahtsız 5 kuruş 20 para, Avrupa "ağaç" marka 5 kuruş, yerli İstanbul 6 kuruş 10 para .
🔘 Fesin halk arasında benimsenmeye başlamasıyla sivillerin devlet görevlilerinden ayırt edilebilmeleri için "dalfes " (sade, yalın fes) giymeleri, yani etrafına bir şey sarmamaları istenmişti; yalnız ulema efendiler beyaz tülbent sarabileceklerdi. Halkın dalfes giymemekte ısrar etmesi üzerine esnaf takımının yemeni, çember, ağabani, yazma, tülbent gibi şeyler sarmalarına izin verildi ve bundan sonra fes süratle yayıldı.
XIX. yüzyılın ikinci yarısına ait püskülü dağılmış bir fes
🔘 Fes Türk kültür tarihinde önemli bir yere sahip olup şarkılara, türkülere girmiştir. Devrin şair ve edipleri eserlerinde eğri giyilen, kaşa düşürülen feslerden bahsetmişler, çocuk feslerine nazarlık, muska ve ziynet altını takıldığını yazmışlardır. Başta fes olmadan fotoğraf çektirmenin ise ayıp sayıldığı söylenir.
🔘 Erkeği daha yakışıklı gösterdiği için hakkında şiirler dahi yazılmıştır. Şair Dertli meşhur fes kasidesinde şöyle der:
"Al renkler bahşeder ruhsâre-i hûbâna fes/Benzemez mi şah-ı gülde gonce-i handâna fes Kudret-i mevlâ ile günden güne şöhretlenip/Başların üstünde yer buldu gelip meydâna fes. Fes değil medhiye-i fesden muradım Dertliyâ/Bir vesiledir dua-i Hüsrev ü Hâkâna fes."
🔘 Rıfat Bey'in 'Pek yaraştı eğri sarık eğri fes ' diye başlayan şarkısı dillerdedir. 'Aman aman al fesli/Eşbeh civanım dal fesli' diye başlayan Aydın ve 'İstanbul'dan aldırayım fesini/Nerelerde işiteyim sesini' diye başlayan İstanbul türküsü fesin erkeğe kattığı hüsnü cemali terennüm eder.