Geçmişten günümüze geleneksel Türk evleri
Kimine göre yuva kimine göre yaşam sığınağı olan ev, olumlu düşünceler çağrıştırır. İnsan ruhunu çözümlemede bir araç olan evler, aynı zamanda tarih boyunca taşıdığı anlamlarla da değişimin en canlı biçimde görüldüğü mimari yapılardır. Medeniyetimiz, asırlar boyunca ev kavramına büyük önem vermiş ve bunun neticesinde de "insanı yaşatma" ve maneviyatı her daim diri tutma düşüncesiyle evlerini inşa etmişlerdir. Geleneksel Türk ev mimari yapısı da bunun bir göstergesidir. Peki, geçmişten günümüze geleneksel Türk ev mimarisi hangi değişiklikleri göstermiştir?
Giriş Tarihi: 06.02.2021
18:44
Güncelleme Tarihi: 09.06.2022
15:52
Sesli dinlemek için tıklayınız.
TABİAT İLE İÇ İÇE OLAN GELENEKSEL EVLER
Türk ev tipini en iyi tahlil edenlerden biri olan mimar Turgut Cansever, Osmanlı ev mimarisini tabiat, alem ve mimarinin bütünlüğü olarak tanımlar. Bu tasarımlarda tabiattan kopmamak esastır.
📌 Osmanlı evleri inşa edilirken bölgenin yaşam alanına uygun olup olmadığı, kişilerin dünya görüşü gibi hususlara ayrıca dikkat edilmiş, Müslüman yaşamı bu evlerin mimarisine de yansıyan bir özellik olarak karşımıza çıkmıştır. Yaşam biçimi ve kültür bu evlere asıl formunu kazandıran unsur olmuştur. Sade ve yaşamı kolaylaştırmaya dönük olan mimari yapısıyla asırlar boyunca insanlara huzuru vermiştir.
GELENEKSEL TÜRK EVİ TİPİNDE DEĞİŞİMLER
📌Osmanlı'nın son yılları ve Cumhuriyet ile beraber birçok alanda görülen değişimler geleneksel ev mimarisinde de kendisini gösterdi. Artık evler dini hassasiyetlere göre değil, modernizmin bireyi tek tipleştirmesi, bir yığın haline getirmesi sonucu, insanın yaşam alanı ve nefes alabildiği mekanlar olmaktan neredeyse çıktı.
Geleneksel Türk mimarisinden uzaklaştığımıza dair yapılan eleştiriler, en canlı biçimde Yahya Kemal'de karşılığını bulur. Osmanlı'nın son dönemlerinde yaşayan Yahya Kemal, Mektuplar Makaleler isimli eserindeki "Türk Evi" başlıklı makalede serzenişlerine yer verir:
YAHYA KEMAL'E GÖRE MİLLİ KİMLİĞİMİZDEN UZAKLAŞTIĞIMIZ YENİ EV MİMARİSİ
"Bizim lisanımızda izdivaç kelimesi evlenmek mastarıyla ifade olunur. İzdivaç etmiş erkeğe ve kadına evli denilir, ev-bark hayatta en güzel bir kıymeti ifade eder."
Yahya Kemal geleneksel Türk evi tipinin bozulmasıyla aynı zamanda atalarımızın yurt kavramından da uzaklaştığımızı ifade eder.
"Cedlerimiz göçebe değildiler. Fethettikleri memleketlerde yerleştiler, şehir, mahalle ve sokak isimlerini Türkleştirdiler."
Ev mimarimizin değişmesini Avrupa'daki yaşam tarzını örnek almamız olarak gösteren Yahya Kemal, bu durumun bizi tepeden tırnağa değiştirdiğini savunur. Ve artık bu üslubun ve estetik zevkin çok geride kaldığını yalnızca bir yadigar gibi kalan birkaç örneğiyle köşelerde kalacağını belirtmiştir.
MODERN MİMARİYE SEZAİ KARAKOÇ’TAN ŞİİR İLE ELEŞTİRİ
📌 Modern Türk edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan Sezai Karakoç, geleneksel Türk mimarisinden kopuşumuzu çok çarpıcı bir biçimde "Balkon" şiiriyle eleştirir.
"Çocuk düşerse ölür çünkü balkon Ölümün cesur körfezidir evlerde Yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların Anneler anneler elleri balkonların demirinde
İçimde ve evlerde balkon Bir tabut kadar yer tutar Çamaşırlarınızı asarsınız hazır kefen Şezlongunuza uzanır ölü
Gelecek zamanlarda Ölüleri balkonlara gömecekler İnsan rahat etmeyecek Öldükten sonra da
Bana sormayın böyle nereye Koşa koşa gidiyorum Alnından öpmeye gidiyorum Evleri balkonsuz yapan mimarların"
Şiirin asıl teması, modern mimarinin insanlar üzerindeki olumsuz etkileridir. Balkon mimarisi Batılılaşmadan sonra hayatımıza girmiştir. Apartman kültürünün yaygınlaştığı, insanların daracık mekanlara sıkıştırılarak kendilerine bir hayat oluşturmalarının istendiği bu yeni mimari tarzda balkon, insanın dışarıyla olan temasını ve ölümü simgeler.
Balkon bize ait olmayan bir medeniyetin unsurunu, bizzat hayatımızın içine dahil etmemizin bir sonucudur. Balkon, Karakoç'un şiirinde modern hayatın bütün açmazlarını ve çıkmazlarını gözler önüne seren önemli bir metafordur.
Asırlar boyunca bireye yaşam hakkı tanıyan geleneksel Türk mimarisinin değişmesi yalnızca doğal akışın bir sonucu değil, gelenekle olan bağımızın türlü şekillerle koparılmaya çalışılmasının bir ifadesidir.