İbn Haldun "insanı açlık değil, tokluk öldürür" sözüyle ne kastediyor?
İbn Haldun, İslam kültür ve tarihinin en önemli alimlerinden biridir. Kaleme aldığı Mukaddime adlı eserinde beslenmenin sağlık, ahlak ve ibadet üzerinde oldukça etkili bir husus olduğuna dikkat çeker. İbn Haldun, bolluk ve genişliğin kişiler üzerindeki etkilerine değinerek, nefsini ve bedenini açlığa alıştıran, dünyevi lezzetlerden uzaklaştıranların kendilerini dine ve ibadete verdiklerini belirtir. Peki ya İbn Haldun'a göre beslenmek, ibadeti nasıl etkiliyor? İbn Haldun "insanı açlık değil, tokluk öldürür" sözüyle ne kastediyor?
Giriş Tarihi: 12.04.2020
11:25
İbn Haldun, perhiz ve beslenme ilişkisini, ehlinin bildirdikleri çerçevesinde aktarır. Ona göre, bir kimse açlığa dayanarak yemek yememeye kendini alıştırırsa, riyazet yoluyla yavaş yavaş açlığa alışır.
Nefs, bir nesneye alışırsa, o iş nefs için bir tabiat haline dönüşür. Çünkü nefs, her renge girer. Tabipler, "açlık helak edicidir" derler. Onların sözleri, tamamen yemekten keserek aç bırakmak şeklinde düşünülmelidir.
İBN HALDUN'UN MUKADDİME ESERİNE GÖRE DEVLETLERİN BEKASI
SAĞLIĞI TEHLİKEYE ATMADAN AÇLIĞA ALIŞMAK
Bu durumda açlığın etkisiyle bağırsaklar kesilir, vücut helak edici hastalıklara açık bir hale gelir. Ancak Sufîlerin yaptıkları gibi¸ riyazetle birlikte yemekler tedricî olarak azaltılırsa, yapılan uygulama sağlığı tehlikeye sokacak bir duruma sebep olmaz.
Aynı şekilde riyazeti bırakarak eski duruma dönülmek istenildiğinde de, uygun olan tedricî bir usul izlemektir. Aksi takdirde önceki haldeki gibi yemek yemeye başlamak, riayet etmeyen kimsenin hayatını tehlikeye sokabilir.
40 GÜNDEN FAZLA AÇLIĞA TAHAMMÜL EDEN İNSANLAR
Bu kapsamda İbn Haldun, nadir birtakım olayları da naklederken, kırk gün ve daha fazla açlığa tahammül eden insanları gördüğünden bahseder:
"Üstatlarımız Sultan Ebu Hasan'ın meclisinde bulunduklarında Endülüs'teki el-Cezirete'l-Hadhzra ile Runde şehirlerinden iki kadın getirilmiş. Bunlar yıllarca kendilerini aç bırakmışlar, bunların bu hali şayi olduktan ve sultana işitildikten sonra, sultan bunları katına getirtmiş (müşahede altında bulundurulduktan sonra) bu haberin doğru olduğu anlaşılmıştır. Bu iki kadın ölünceye kadar bu hallerinde yaşamışlardır. Arkadaşlarımızdan birçoğunun, bir keçinin sütü ile yaşadıklarını gördük. Bunlardan biri gündüz veyahut iftar vaktinde ağzı ile bu keçinin sütünü emiyordu. Arkadaşımız on beş yıl bu hal üzere yaşadı. Bunlardan başka da aç yaşayanlar çoktur."
YİYECEKLERİN TÜRÜNE GÖRE KARAKTERLERİN OLUŞMASI
İbn Haldun, alınan besinlerle karakterlerin şekillenmesi hususunda oldukça ilginç gözlemlerden bahseder. Ona göre, büyük gövdeli ve kuvvetli hayvanların etlerini yiyenlerin ve onların çocuklarının da vücutlarının büyük olduğu gözlenir. Bu durum, sahra ve şehir halkında görülür.
Deve eti ve sütüyle beslenenlerin ahlâklarında bulunan dayanıklılık ve tahammül özelliklerine bu hayvanın etkisi olur. Onların da ağır yük kaldırmak ve güç bakımından, devede olduğu gibi kuvvetli ve dayanıklı olduğu bir gerçektir.
İBN-İ HALDUN'UN 'MUKADDİME'SİNİ NASIL OKUMALIYIZ?
VERİMLİ TOPRAKLARDA YETİŞEN HUBUBAT VE HAYVANLAR
Ziraat ve hayvancılıkla uğraşanlar ile bu hususta tecrübeli kimselerin gözlemlerini nakleden İbn Haldun, şaşırtıcı ifadeleri aktarır:
"Ziraatle meşgul olanlar ve gözleri ile gören tecrübe sahipleri, deve tezeği ile gübrelenmiş ve terbiye edilmiş olan topraklarda yetişen hububat ile beslenen tavuk ve kaz gibi hayvanların yumurtaları üzerine oturarak, bu yumurtalardan çıkan piliç ve tavukların gövde ve kuvvet bakımından diğer piliç ve tavuklardan üstün olduğunu söylerler. Çok kere yalnız deve fışkısı içine bu yumurtalar konulduğunda son derecede büyük gövdeli piliçler meydana gelir."