'İran-Irak Savaşı' nasıl başladı?
Orta Doğu'nun en uzun ve kanlı savaşlarından birisi olan İran-Irak Savaşı, 39 yılı geride bıraktı. 8 yıl süren savaş, galibi olmayan fakat bir milyon insanın hayatını kaybettiği bir felaket olarak tarihin kayıtlarına geçti. Savaşın nedenleri tartışılmaya devam ederken, etkileri hala hafızalardaki tazeliğini koruyor.
Giriş Tarihi: 22.09.2019
12:58
Güncelleme Tarihi: 22.09.2019
13:45
ABD'nin 2003'teki Irak işgaliyle devrilen Saddam Hüseyin'e göre, Humeyni İran'da yaptığı devrimin bir benzerini Irak'ta da yapmayı hedefliyor ve bunun için halka çağrı yapıyordu. Humeyni'ye göre ise Saddam , İran'ın devrimden sonra zayıf kaldığını düşünüyordu ve Körfezdeki Arap ülkelerinin de desteğini alarak İran'ı İşgal etmek istiyordu. Saddam'ın iddialarını güçlü kılan ve temellendiren birkaç faktör vardı.
İran, devrimini dışarıya ihraç etmek için tüm İslam dünyasında ciddi örgütlenmelere gidiyordu ve bunun için büyük bütçeler ayırıyordu. Humeyni'nin temel sloganlarından birisi de "Dünya mazlumları istibdat ve diktatörlüğe karşı ayaklanmalıdır" şeklindeydi. İran, bu amaçla Lübnan'da Hizbullah, Filistin'de İslami Cihad gibi örgütlerin kurulmasına öncülük etti.
Şah yönetimi tarafından 1965 yılında önce Türkiye'ye ardından Irak'a sürgün edilen Humeyni, uzun yıllar Irak'ta kalmış ve 1978'de Paris'e gidinceye kadar Şiilerin önde gelenleriyle iyi ilişkiler kurmuştu. Irak'taki Yüksek İslami Konseyi, Ammar el-Hekim'in dedesi Seyyid Muhammed Bakır el-Hekim liderliğinde "Irak Devrimi Yüksek İslami Konseyi" adıyla 1982'de İran'da kuruldu.
İran buna benzer birçok örgütü ve partiyi Saddam'a karşı kurmuş ve desteklemişti. Kuzey Irak'ta Şeyh Osman bin Abdulaziz liderliğindeki Kürdistan İslami Hareketi (Bizotnava) de İran'da kuruldu. Bu örgütler, savaşın başlamasından sonra kurulmuş olsa da Saddam'a göre Humeyni devrimle birlikte buna benzer hareketlerin altyapısını oluşturuyordu.
Saddam'ın Şah ile imzaladığı anlaşma
Fırat ile Dicle'nin birleşme noktası Şattul Arap su yolu, iki ülkenin uzun yıllar süren ihtilafına, birbirlerine karşı savaşan silahlı grupları desteklemesine ve son olarak da 8 yıl süren savaşına neden oldu. İki ülke arasında 1937 yılındaki sınır antlaşması ile Irak'a bırakılan Şattul Arap, sonraki yıllarda İran'ın razı olmaması nedeniyle gerginlik kaynağı olmaya devam etti. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'in talebiyle 6 Mart 1975'te Cezayir'de bir araya gelen Saddam Hüseyin ile İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi, Cezayir Anlaşması olarak bilinen anlaşmayı imzaladı.
Cezayir Anlaşması ile Irak-İran sınırı, Şattul Arap su yolunun en derin noktasından geçecekti. Böylece su yolu paylaşılmış ve sorun çözülmüş gibi oldu. İran Şahı'yla Saddam Hüseyin arasındaki ihtilaflı konular gerginlik nedeni olmaya devam etse de büyük çatışmalara dönüşmedi ancak İran'da Ayetullah Ruhullah Humeyni liderliğindeki 1979 yılında gerçekleşen devrim, iki ülke arasındaki tüm diplomatik köprülerin atılmasına yol açtı. Savaş nedeni olarak Şattul Arap gösterilse de Sünni Arap ülkelerinin Şiiliğin yayılması endişesi ve bundan kaynaklı teşviği, Saddam'ın İran'a savaş başlatmak için geniş bir destek bulmasını sağladı.
Savaşta Tahran ve Bağdat bombalandı
Irak tarafına göre İran, 4 Eylül'de Irak'ın sınır bölgelerine kara saldırıları düzenledi. İran devleti ve medyası, 22 Eylül'den önce de Baas yönetiminin havadan ve karadan 397 saldırı düzenlediğini ancak dönemin Cumhurbaşkanı Ebul Hasan Beni Sadr'ın orduya yanıt verilmemesi yönünde talimat geçtiğini iddia ediyor. Ülke medyasına göre Beni Sadr, Irak'ın İran topraklarına girmeye cüret edemeyeceği düşüncesindeydi.
Devrimden sonraki ilk cumhurbaşkanı Beni Sadr, Humeyni ile ters düşünce görevden alındı ve Fransa'ya gitti. Savaşta iki ülke de karşılıklı olarak başkentler Tahran ve Bağdat başta olmak üzere önemli şehirleri bombaladı ve önemli sivil kayıplara neden oldular. Irak ordusu, İran'ın Huzistan eyaletine bağlı ve Arapların yaşadığı iki sınır kenti Abadan ile Hürremşehr'i abluka altına aldı ancak sonuca gidemedi. Huzistan eyaletinin kuzey batısındaki Ebu Gureyb Boğazı'nda ağır çatışmalar yaşandı. İran tarafı, Ebu Gureyb Boğazı'ndaki çatışmalarla ilgili bir sinema filmi çekti.
Halkın Mücahitleri Örgütü ve İran'a karşı savaşan İKDP-Komele gibi Kürt grupları savaşta Irak tarafında yer alırken, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) İran'ı destekledi. Enfal operasyonları ve Halepçe katliamları da Kürtlerin İran'ı desteklemesi nedeniyle Saddam'ın bir cezalandırmasıydı. Çünkü İran ordusu, Kürtlerin desteğiyle Süleymaniye kent merkezine dayanmıştı.
Saddam'ın savaşta İranlılara karşı kullandığı kimyasal silahların nereden alındığına ilişkin iddialar da sonraki yıllar boyunca hep tartışılan bir konu oldu. Bu konuda Rusya, Almanya, Fransa, İngiltere ve ABD gibi ülkeler daha fazla öne çıktı. Savaşta kimyasal saldırıya maruz kalan İranlıların tedavi için Almanya'ya gönderildiği ve bunun da silahların söz konusu ülkeden alındığına dair ciddi bir delil olduğu öne sürülüyor. Türkiye, savaş boyunca tarafsızlığını korudu ve her iki ülkeyle de iyi komşuluk ilişkilerini sürdürdü. Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri Saddam'dan, Suriye gibi ülkeler de İran'dan yana tutum aldı.