Endemik bitkileri ile botanik bir güzellik sunan, soyu tükenmekte olan pek çok hayvanı barındırma özelliği ile de açık bir hayvanat bahçesi görünümü veren Güllük Dağı'nın zirvesinde yer alan kent, 'kartal yuvası'nı andıran konumuyla günümüzde, hem tarih, hem doğa hem de fotoğraf meraklılarının vazgeçilmez duraklarından biri haline geldi. Antik kent, ziyaretçilerine tarihin izlerini aktarırken, bir yandan da eşsiz manzarasıyla keyif veriyor. Güllük Dağı Milli Parkı içerisinde yer alan Termessos, sarp kayalıklar üzerine konumlanan tiyatrosu, 2 bin 300 yıllık surları, dev sütunları, lahitleri ve tiyatrosuyla ziyaretçilerine bambaşka bir dünyanın kapılarını açıyor. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği antik kentle ilgili bilgi veren Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nevzat Çevik, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Termessos'un Helenistik ve Roma dönemlerinde altın çağını yaşadığını ifade etti.Çevik, kentin Güllük Dağı'nın zirvesinde bir heykel gibi durduğunu ve bu özelliğiyle eşsiz bir güzelliğe sahip olduğunu belirtti. Kent içerisindeki tiyatro, odeon, stoa, tapınaklar, nekropoller ve daha pek çok nitelikli kalıntının büyük ve önemli bir metropol izlenimi verdiğini vurgulayan Çevik, şöyle konuştu: 'Bu statüsü ve sarp dağların tepesindeki konumu nedeniyle çok iyi korunmuştur. Arkeolojik kazı çalışmalarına olanak vermeyen sarp dağlara kurulu kent bu haliyle çok özeldir. Bugüne gelen binlerce yılın durumu, bir tablo konusu olmaya değecek güzellikle, görünümüyle büyüleyicidir. Termessos için tek duamız onun diğer tüm metropollerden öte doğayla sarmallanmış derin tarihsel kültürel resmiyle varlığını sürdürmesidir. Bugün Antalya Müzesi'nin temizlik çalışmalarından öteye geçilmemiş olması sevindiricidir.' Termessos'un benzersiz olduğunu ve bu haliyle korunması gerektiğini dile getiren Çevik, 'Kent, gizemli büyüleyiciliğini yitirmeden, belki de arkeologlara ters gelecek kalıntı romantizmini de koruyarak Antalya'nın en özel değerlerinden biri olarak varlığını sürdürmelidir. Kent, doğa ve tarihin muhteşem birlikteliğinden kaynaklanan bu özel durumuna uygun farklı bir tanıtım paketiyle ayrıcalıklı bir turizm destinasyonu olarak da değerlendirilmeli. Bu amaçla en gizemli Termessos hikayelerini öyküleştirerek, romanlaştırarak hatta filmleştirerek dünyaya sunulmalı.' diye konuştu. Termessos Pisidia bölgesinin 'Milyas' olarak anılan güneybatı bölümünde, bugün 'Güllük' adını taşıyan Solymos Dağı'nın dorukları arasındaki vadide, Anadolu'nun en eski halklarından Luvi'lerin soyundan gelme Solym'ler tarafından kurulmuş önemli bir antik kenttir. Orman içinde korunan ören yerlerinin en çarpıcılarından biri olup, aynı adı taşıyan Milli Park içinde yer alır. Güllük Dağı (Termessos) Milli Parkı; bitki örtüsü ile bölgenin botanik, içlerinde soyu tükenmekte olanların da bulunduğu pek çok hayvanı barındırma özelliği ile de açık hayvanat bahçesi görünümündedir. Şehrin tarih şahnesine çıkışı Büyük iskender'in İ.Ö.333'de kenti kuşatması ve Termessos'luların güçlü bir savunma yaparak kenti teslim etmemesiyle olmuştur, iskender'in ölümünden sonra kent Ptolemyler tarafından alınmıştır. İ.Ö. 189 yılında komşu şehir isinda'yı zapteden Termessos'lular İsinda halkının şikayeti üzerine Anadolu'daki Roma kuvvetleri komutanı Manlius Vulso tarafından cezalandırılmışlardır. Büyük ihtimalle aynı tarihlerde Termessos ile Likya birliği arasında bir savaş da söz konusu olmalıydı. İ.Ö. 71'de Roma ile arasında 'dostluk ve ittifak' bulunan Termessos'un işlerinde bağımsız olduğu ve kendi kanunlarını kendileri yapacakları konusu da Roma senatosunca kabul ve tasdik edildiği bilinmektedir. Ö. 36'dan 25'e kadar Galatia'lı Amyntas'ın Pisidya'nın diğer kentleriyle Termessos'u da yönetmiştir. Roma İmparatorluk döneminde ise şehrin bağımsızlığını koruduğu bastığı sikkelerden anlaşılmaktadır. Şehrin Bizans döneminde ve sonraki devirlerdeki durumu hakkında hiçbir bilgimiz bulunmamaktadır. Termessos kenti terk edildikten sonra yeni bir yerleşmeye tanık olmadığı gibi deprem ve doğal tahribin dışında oldukça sağlam ve iyi korunmuş örenyerlerinden biri olarak gösterilebilir. Şehrin kalıntıları, Antalya-Korkuteli karayolu üzerindeki Yenicekahve yakınında bulunan Hellenistik Devir suru ile başlar ve Güllük Dağının zirvesine kadar devam eder. Otoparktan sonra şehre tırmanan patika takip edildiğinde, sağ yanda İmparator Hadrian devrinde yapılmış ion düzenindeki tapınağın basamak ve anıtsal girişine rastlanır. Aşağı şehir surları ve su kaynağının bulunduğu alandan güneye doğru tırmanmaya devam edilirse, solda yer yer birinci katı ayakta kalmış Gymnasium'a ulaşılır. Birçok oda ve salondan oluşan yapının güneybatısında, arkalarında dükkânlar bulunan sütunlu cadde yer alır. Hemen yakınında kanalizasyon şebekesinin mükemmelliğini gösteren kanallar hala görülebilir. Agoranın doğusunda, yamaca yaslanmış olan ve Antalya Körfezi'ni görebilen konumdaki tiyatro yer alır. Tiyatronun yaklaşık 100 m. güneybatısında çatı yüksekliğine kadar ayakta duran meclis binası bulunmaktadır. Agoranın doğusundaki düzlükte ise birbirine geçişli 5 adet sarnıç, derinlik ve genişlik açısından benzersizdir. Şehrin güneybatısında, 'Kurucunun Evi' olarak adlandırılan Roma tipinde fevkalade güzel bir villanın kalıntıları yer almaktadır. Cephe duvarı Dor düzeninde olan ve 6 m. yüksekliğe erişen yapı, kapısının sol tarafındaki kitabeden dolayı 'Kurucunun Evi' adını almıştır. Termessos, çok sayıda tapınağa ve çok geniş mezarlık alanlarına sahiptir. Mezarlarının çeşitliliği ve bezemeleri oldukça zengindir. Bunlardan Büyük İskender döneminin önemli komutanlarından Alcetas'ın mezarı (I.Ö. 319) ve diğerleri şehir tarihine ışık tutmaları açısından da önemlidir. Anıtsal mezarların yanında çok sayıda savaşçılıklarını betimleyen kalkan motifli lahit, mezarlık alanında oldukça geniş bir yer kaplar. Antalya Müzesinde Termessos'a ait en ilginç eser 'Lahitler Salonu'nda sergilenen 'Köpek Lahdi'dir. Stefanos adlı köpeğe sahibesi tarafından yazılmış şiirsel kitabe benzersiz olmasıyla ayrı bir önem taşır.