İslam'da hayvana eziyetin cezası neydi?
Peygamber Efendimiz'den önce, zayıf insanlara ve kadınlara bile değer verilmiyordu. Böyle bir toplumda hayvanların hiç dikkate alınmayacağı aşikardır. Zavallı hayvanlar hem insanlara hizmet ediyor hem de bin bir çile ve ıztırap içinde yaşıyorlardı. Rasulullah gelince onlar da zulümden kurtulup rahata erdiler. Hayvanların günlük hayatımızda önemli bir yer işgal ettiği, dünyayı adeta onlarla paylaştığımız, bu sebeple hayvanlara karşı da bazı sorumluluklarımızın olduğu bir gerçektir. Peki, İslam'da hayvan hakları nelerdir?
Giriş Tarihi: 04.10.2019
14:46
Güncelleme Tarihi: 04.10.2019
15:14
Yine Peygamberimiz ve ashâbı, fethetmek üzere Mekke'ye doğru ilerlerken, hayvanlara muâmele husûsunda muhteşem bir tablo daha sergilendi. Bu tavır, Hâlık'ın nazarıyla mahlûkâta bakış tarzının da bir ifâdesiydi. Âlemlerin Efendisi, on bin kişilik muhteşem ordusuyla Arc mevkiinden hareket edip Talûb'a doğru giderken, yolda yavrularının üzerine gerilmiş ve onları emzirmekte olan bir köpek gördü. Hemen ashâbından Cuayl bin Sürâka 'yı yanına çağırarak onu bu kelp ve yavrularının başına nöbetçi dikti. Anne kelbin ve yavrularının İslâm ordusu tarafından ürkütülmemesi husûsunda tembihte bulundu.
(Vâkıdî, II, 804)
SÜLEYMAN ALEYHİSSELAM İLE KARINCA
Öyle anlaşılıyor ki, Cenâb-ı Hak, ufak bir karıncanın bile rahatsız edilmesini istemiyor. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de Süleyman -aleyhisselâm- 'ın muhteşem ordusunun, farkına varmadan karıncaları eziverme korkusuyla son derece hassas davrandığına işâret edilir. (Bkz. en-Neml, 18)
Bu hassâsiyetin güzel bir misâlini de Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri vermiştir. Bir defasında o, Mekke'den gelirken Hemedan'a uğramıştı. Oradan çörek otu satın aldı. Memleketi Bistâm'a vardığında, aldığı çörek otunun içinde birkaç karınca gördü.
"–Bu karıncaları vatan-cüdâ etmişim!" diyerek kalktı ve onları tekrar Hemedan'a götürüp aldığı yere bıraktı. (Feridüddin Attâr, Tezkiretü'l-Evliyâ , I, 176)
OSMANLI'DA HAYVANLAR İÇİN KURULAN VAKIFLAR
Müslümanlar, hayvanlar için bile vakıflar tesis etmişlerdir. Böylece aç hayvanları doyurmuş, hastaları tedâvî ettirmiş, göç edemeyen kuşları barındırmışlardır. Bu şefkatin bir tezahürüdür ki, Osmanlı Devleti'ne seyahate gelen yabancılar, hâtıratlarında Müslüman mahallelerde bulunan kedi ve köpeklerin insanların etrafında döndüğünü, diğer mahallelerde ise insan görünce hızla kaçtığını anlatırlar.
İSLAM, HAYVANLAR İÇİN DE HUKUK GETİRMİŞTİR
Hâsılı İslâm, hayvanlar için de bir hukuk getirmiştir. Câhiliye devrinde insanlar, hayvanların da bir hakkı olduğunu ve onlara iyi davranmak gerektiğini unutmuşlardı. Hele hayvanlara merhamet edince sevap kazanacaklarını hiç tahmin edemiyorlardı. Bir gün Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
"Vaktiyle bir kişi yolda giderken çok susadı. Bir kuyu buldu, içine indi, su içti ve dışarı çıktı. Bir de ne görsün; bir köpek, dili bir karış dışarıda soluyor ve susuzluktan nemli toprağı yalayıp duruyordu. O kişi kendi kendine:
«–Bu köpek de tıpkı benim gibi pek susamış!» diye içinde bir vicdan muhâsebesi yaptı. Hemen kuyuya indi, ayakkabısını su ile doldurdu, onu ağzına alarak yukarıya çıktı ve köpeği suladı. Onun bu hareketinden Allah Teâlâ râzı oldu ve günahlarını affetti."
Sahâbîler hayretle:
"–Ey Allâh'ın Rasûlü! Bizim için hayvanlardan dolayı da sevap var mıdır?" diye sordular.
Rasûl-i Ekrem Efendimiz:
"–Her canlı sebebiyle sevap vardır." buyurdular. (Buhârî, Şürb, 9; Müslim, Selâm, 153)