İsmi var cismi yok efsanevi kuşlar
Türk ve dünya kültüründe önemli yeri olan, kimseye muhtaç olmadan kendi başına yaşayan, küllerinden doğan efsanevi kuşlar vardır. İnsanların bahtını açan, gölgesinin bile mutluluk getiren bu efsanevi kuşlar, insanların belleğinde asırlardır yaşadı. Peki, ismi var cismi yok bu efsanevi kuşlar nelerdi?
Giriş Tarihi: 02.03.2019
16:22
Güncelleme Tarihi: 02.03.2019
16:55
BÖYLE BİR ŞEY BAŞKA KİME NASİP OLMUŞ Kİ?
Ferîdüddîn Attâr'ın 'Mantıku't-tayr' adlı eserinde bu hikâye şöyle yer almaktadır: Kaknus, Hindistan'da yaşayan güzel fakat acayip bir kuştur. Üzerinde ney gibi yüzlerce delik bulunan uzun, kuvvetli bir gagası vardır Kaknus'un. Sonra bu kuşun ne eşi, ne kardeşi vardır, tektir bu kuş. Kaknus bir kere ötmeye, gagasının deliklerinden türlü türlü nağmeler çıkarmaya başladı mı bütün hayvanların aklı başından gider, onu dinlemeye koşarmış. Hepsi susar, onun ormanı dolduran nağmelerinde kaybolurlarmış. Ömrü bin yıla yakınmış Kaknus'un, öleceği zamanı da iyi bilirmiş. Ölüm vakti gelip çattığında Kaknus çalı çırpı toplar, onları çepeçevre yığar, sonra da ortasına oturup en acıklı nağmelerle feryada başlarmış. Kaknus bir yandan böyle feryat eder, bir yandan da kurumuş yapraklar gibi titrermiş.
Hep onun nağmeleriyle coşan bütün hayvanlar, kuşlar bu defa ağıtını dinlemek için etrafında halkalaşırlarmış. Onun feryadından kimisinin yüreğinden kan damlar, kimisi de oracıkta ölüp gidermiş. Can boğaza gelip, bir solukluk nefesi kaldığında Kaknus şiddetle kanatlarını çırpar, kanadından çıkan bir kıvılcım çalıları da kendisini de yakar kül edermiş. Ateş sönüp dumanlar dağıldığında ise küllerin içinden bir yavru Kaknus baş gösterirmiş. Öldükten sonra doğmak, ya da doğurmak... Böyle bir şey başka kime nasip olmuş ki? Zavallı Kaknus bin yıl kendi derdine ağlar durur, âlemle hiçbir işi olmaz. Fakat sonunda ölüm başa gelince külünü rüzgâra savurup gider.
Hüdhüd, hemen bütün dillerde çıkardığı sese veya başında bulunan sorguç şeklindeki renkli tüylere göre adlandırılan ve taraklı tepeliğiyle tanınan bir kuş türüydü. Türkçede ibibik, çavuş kuşu, taraklı, ibikli; Arapçada hüdhüd olarak adlandırılır.
Hüdhüdün kanatları ve kuyruğu siyah beyaz alacalı, öbür bölümleri pembeye çalan açık kahverengi, tepeliğinin uçları siyah, gagası uzun ve kıvrıktır. İpek kuşu da denilen bu kuş çizgili ve çok renklidir.
Süleyman peygambere hizmet eden hüdhüd çok uzaklardaki suyu havadan görebilme ve keşfedebilme maharetinden ötürü, Süleyman Peygambere ve ordusuna kılavuzluk eden olağanüstü bir kuştur.
KUR’ANDA HÜDHÜD KUŞU NASIL GEÇER?
Bir adı da mürg-i Süleyman olan hüthüt, Kur'an-ı Kerim'de Hz. Süleyman kıssasıyla ilgili olarak zikredilir. Hüdhüdün Hz. Süleyman ile Sabâ melikesi Belkıs arasında haber getirip götürdüğü de Kur'an-ı Kerim'de belirtilir. Edebiyatımızda Hz. Süleyman ile Belkıs arasında geçen bu hadise efsanevi boyutları ile şark dünyasında anlatılagelen bir hikâyedir. bildirmektedir.
Ayetlerde bu konuda verilen bilgileri şöyle özetlemek mümkündür: "Bir sefer esnasında ordularıyla birlikte karınca vadisine gelen Hz. Süleyman kuşları gözden geçirir ve hüthütün orada olmadığını anlar. Sebebini sorarak eğer mazereti varsa bunu ispat etmesini, yoksa canını yakacağını veya kafasını koparacağını belirtir. Çok geçmeden hüthüt gelip Hz. Süleyman'a onun bilmediği Saba ülkesinden haber getirdiğini, bu ülkeyi bir kadının yönettiğini söyler ve onların dinî inançları hakkında bilgi verir. Bunun üzerine Hz. Süleyman hüthüte bir mektup vererek Saba'ya götürmesini ve oradaki yöneticilerin nasıl bir karar alacaklarını öğrenmesini ister. Mektubu okuyan Saba melikesi, ileri gelen adamlarıyla istişare ettikten sonra Hz. Süleyman'a bazı hediyeler göndermeye karar verir (en-Neml 27/16-35).