İstanbul’a gelen kadın seyyahtan Ramazan anıları
Dorina Neave, Osmanlı topraklarına sefaret görevlisi olarak atanan babası sayesinde gelmişti. Onun İstanbul'a ayak bastığı 1881 yılı, Sultan II. Abdülhamid'in saltanat dönemine rastlar. Lady Neave, oryantal bir tablo gibi gördüğü İstanbul'u ve o devrin sosyal hayatını anılarında kaleme alır ve Ramazan'a dair oldukça ilginç detaylara değinir. Fikriyat olarak, İstanbul'a gelen kadın seyyah Dorina Neave'in Ramazan anılarını sizlerle buluşturuyoruz.
Giriş Tarihi: 08.05.2019
08:49
Güncelleme Tarihi: 08.05.2019
08:52
‘MİNARELERİN TEPELERİ AŞAĞI DÜŞÜYORDU’
"Her yanda bacalar ve duvarlar yıkılıyor, minarelerin tepeleri aşağı düşüyor ve kocaman toz bulutları yükseliyordu.
Kendini sokağa atan korku dolu kadınların ve çocukların çığlıklarını ve ihtiyar adamların bağırışlarını bastıracak şekilde havlayan köpekler, anıran eşekler, kişneyen atlar, öten horozlar bulunuyordu."
‘ESKİ İSTANBUL MAHALLESİ YOK OLMUŞTU’
"Korku içinde çırpınan ve bir araya toplaşan küçük kuşlar, hüküm süren dehşet ve kargaşayı iyice artırıyordu.
Türklerin yaşadığı eski İstanbul mahallesinin toz bulutları içinde yok olduğuna dair söylentiler yayılıyordu ve Asya kıtasından karşıya baktığımızda da görünen buydu."
‘ÇARŞI ZİYARETİMİZ RAMAZAN’A DENK GELDİ’
Dorina Neave, Ramazan'a dair anlattığı anılarda oldukça ilginç detaylara değinmişti. Lady Neave, o detayları şu sözlerle kaleme almıştı:
"Çarşı ziyaretimiz Ramazan ayına denk gelmişti ve bu dönemde Türkler gündüzleri oruç tutup geceleri bol bol yiyip içtikleri için nakit paraya çok ihtiyaç duyuluyordu."
‘ERZAK İÇİN KIYMETLİ EŞYALARINI REHİN VERİYORLARDI’
"Çünkü zengin zümrenin mensupları, günbatımından gün doğumuna kadar kapılarını herkese açık tutmak ve konuklarını doyurmak zorundaydı.
Erzak almaları için gerekeni sağlamak amacıyla evlerinde bulunan mücevher, porselen, cam ve halı gibi değerli eşyaları bu çarşılardaki rehineci dükkânlarına veriyorlardı."
‘PAZARLIK GÜRÜLTÜLÜ AMA EĞLENCELİYDİ’
"Bu nedenle tezgâhlar her zamankinden daha doluydu ve paraya acil ihtiyaç duyulduğu için fiyatlar gayet uygundu.
Pazarlık yapan alıcı ve fiyatını avazı çıktığı kadar bağırarak söyleyen satıcı, çok gürültülü ama eğlenceli bir manzara sergiliyorlardı.
Pazarlığın sonunda ödenen paranın, başta istenen fahiş fiyata göre gülünç derecede az olması, oryantal alışveriş tarzını iyice anlatıyordu."