İstanbul'da boğazın incisi 10 yalı camii
Avrupa ile Asya'yı birleştiren 8 bin yıllık geçmişiyle imparatorluklara başkentlik yapan İstanbul'un boğaz manzaralı camileri, asırlar boyunca şehrin güzelliklerine güzellik katmaya devam ediyor. Genellikle kalabalık cemaatleri olmayan bu camiler, caddeden bir adım atıp ayak bastığınız anda sükunetleriyle sizi dünyadan soyutlayabilecek huzur dolu ibadethanelerdir. İşte İstanbul'da boğazın incisi olan 10 yalı camii...
Giriş Tarihi: 15.05.2020
16:47
Güncelleme Tarihi: 15.05.2020
16:49
VANİKÖY MEHMET PAŞA CAMİİ
Vaniköy Camii veya Vani Mehmet Efendi Camii, Vaniköy Caddesi üzerinde yer alan denize sıfır ağaçlar arasında gizlenmiş bir yapıdır. İstanbul Boğazı'nın hemen kıyısında yer alan Vaniköy Camii, Vani Mehmet Efendi tarafından Padişah IV. Mehmed'in verdiği arazi üzerine 1655'te yaptırılmıştır. Vani Mehmet Efendi Sultan 4. Mehmet zamanında "Hünkar şeyhi" sıfatıyla anılan nüfuzlu biridir. Vanlı olduğundan dolayı "Vani" olarak anılmıştır.
Vani Mehmet Efendi Camii, geniş dikdörtgen planlı, kagir duvarlı, kırma çatılı bir yapıdır. Tek minareli ve tek şerefeli olan bu caminin girişi batıdandır. Deniz tarafından bir duvar çeşmesi bulunan caminin koru tarafı yüksek sütunlarla sundurma şeklinde inşa edilmiştir. Sultan I. Mahmut zamanında ise camiye hünkar mahfili ilave edilmiştir.
DOLMABAHÇE (BEZM-İ ALEM VALİDE SULTAN) CAMİİ
Dolmabahçe Camii, Sultan Abdülmecit'in annesi Bezmialem Valide Sultan tarafından başlatılıp ölümü üzerine Sultan Abdülmecit tarafından tamamlanan ve tasarımı Nikogos Balyan'a ait olan sahil camilerinden biridir.
Asıl adı Bezmialem Valide Sultan Camii olan ama konumu nedeniyle Dolmabahçe Sarayı bütünü içinde düşünülüp birlikte anılan Dolmabahçe Camii, iki yılı aşkın bir yapım süreci sonunda 23 Mart 1855'te bir cuma töreniyle ibadete açılmıştır.
Dolmabahçe Camii, 19. yüzyıl Osmanlı mimarisinde pek çok önemli esere imzasını atan Nikogos Balyan tarafından Batı akımlarının en yoğun biçimde etkisini gösterdiği bir dönemde inşa edilmiştir. Bu dönemde barok, rokoko, empire (ampir) gibi üslûpların yerleşik sanat birikimi ve zevkiyle kaynaştırılması sonucunda ilginç bir yorumlama anlayışına gidilmiştir. Mimari açıdan bu tip camilerde önemli bir yenilik söz konusu olmazken asıl değişimin geleneksel çizginin, klasik oranların ve motif repertuvarının büyük ölçüde terkedilmesi suretiyle dış cephede ve süslemelerde gerçekleştirildiği görülür. Barok, rokoko ve empire tarzındaki süsleme özelliklerinin, geleneksel Osmanlı motiflerinin ve bezeme anlayışının yerini almaya başlaması dikkat çeker. Dönemin en önemli karakteri, mimariye "eklektik" (karma) yaklaşımın hâkim olması ve Batılı unsurların herhangi bir kurala bağlı kalmaksızın sınırsızca ve yer yer de Osmanlı ve İslâm unsurları ile karıştırılarak kullanılmasıdır. Bu bakımdan Dolmabahçe Camii, ait olduğu dönemin genel yaklaşımını ve sanat zevkini bütünüyle yansıtan tipik bir örnektir.
1948-1961 yılları arasında Hünkâr Kasrı ile birlikte Deniz Müzesi olarak kullanılan cami, müzenin yeni binasına taşınması üzerine tekrar ibadete açılmıştır. Bugün bakımlı durumda bulunan yapı, en son 1966 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.
ORTAKÖY (BÜYÜK MECİDİYE) CAMİİ
Büyük Mecidiye Camii ya da halk arasında bilinen adı ile Ortaköy Camii, İstanbul Boğaziçi'nde Beşiktaş ilçesinin, Ortaköy semtinde sahilde bulunan Neo Barok tarzında yapılmış oldukça görkemli bir camiidir.
Cami, Sultan Abdülmecid tarafından Mimar Nikoğos Balyan'a 1853 yılında yaptırılmıştır. Oldukça zarif bir yapı olan cami Barok üslubundadır. Boğaziçi'nde eşsiz bir konuma yerleştirilmiştir. Bütün selatin camilerinde olduğu gibi harim ve hünkar bölümü olmak üzere iki kısımdan oluşur. Geniş ve yüksek pencereler Boğaz'ın değişken ışıklarını caminin içine taşıyacak biçimde düzenlenmiştir.
Merdivenle çıkılan yapının tek şerefeli iki minaresi vardır. Duvarları beyaz kesme taştan yapılmıştır. Tek kubbenin duvarları pembe mozaiktendir. Mihrap mozaik ve mermerden, mimber ise somaki kaplı mermerden yapılmıştır ve ince bir işçiliğin ürünüdür.