İstanbul’da inşa edilen ilk Osmanlı sarayı: Saray-ı Atik-i Amire
İstanbul'daki ilk Osmanlı sarayını Fatih Sultan Mehmet'in fetihten hemen sonra "Eski Saray" ismiyle inşa ettirdiğini biliyor muydunuz? Oysaki birçoğumuz İstanbul'a yapılan ilk sarayın Topkapı Sarayı olduğunu zanneder. Günümüzde İstanbul Üniversitesi merkez binasının bulunduğu sahada inşa edilen sarayda devlet idare edilirdi. Daha sonra Topkapı Sarayı'nın yapılmasıyla bu saraya "eski saray" anlamına gelen saray-ı atik, Topkapı Sarayı'na ise "yeni saray" anlamında saray-ı cedid dendi. Ne yazık ki günümüzde kaybolan İstanbul'da inşa edilen ilk Osmanlı sarayı unvanını alan yapı hakkındaki bilgileri derledik.
Giriş Tarihi: 09.04.2020
14:41
Güncelleme Tarihi: 02.06.2020
09:40
FATİH NEDEN YENİ SARAY İNŞA ETTİ?
Saray çeşitli tarihlerde büyük yangınlar geçirmiştir. 5 Şubat 1540 gecesinde tamamen yanmış ve eskisine oranla çok daha güzel bir şekilde yeniden yapılmıştır. Ancak daha önceleri arsasına Beyazıt Camii inşa edilmiş bulunan saray alanı bu sefer biraz daha küçültülmüş, bir kısmı üzerine Süleymaniye Külliyesi inşa edilmiştir.
Fâtih'in bu sarayın varlığına rağmen yenisini yaptırmasının sebebi her zaman merak konusu olmuştur. XVI. yüzyılın bazı tarihçileri buna bir ölçüde değinmiştir. İbn Kemal, Fâtih'in yönetim merkezinin şehir ortasında olmasını uygun görmediğini, Gelibolulu Mustafa Âlî ise Galata'da oturan ecnebilerin İslâm padişahının düşmandan korktuğu için şehrin ortasında oturduğu söylentisini yaydıklarını, ayrıca padişahın şehir içinde oturmasının büyük hükümdarların şehir dışında yerleşmesi geleneğine ters düştüğü iddiasına yer verir.
SARAYA AİT EN ESKİ GRAVÜR
Sarây-ı Atîk-i Âmire ve Süleymaniye Külliyesi'nin tasvir edildiği Cornelius Loos tarafından çizilen 1710 tarihli gravür
Eski Saray'a ait en erken tarihli tasvir bugün aslının Fâtih döneminde çizildiği anlaşılan bir İstanbul resminin Venedikli Giovanni Andrea Vavassore tarafından 1520 tarihlerinde basılan gravüründe yer almaktadır. İç içe iki duvarla çevrilen sarayda asıl yapılar ikinci duvarın içinde toplanmıştır. Dış surun içinde çeşitli yapılarla Teodosius Sütunu görülür. Sarayın da işaretlendiği ikinci resim Matrakçı Nasuh'un 1537 tarihli İstanbul tasviridir.
EVLİYA ÇELEBİ'NİN GÖZÜNDEN ESKİ SARAY
Eski Saray'ın XVII. yüzyıla ait resimlerine rastlanmamakla birlikte dönemin yazılı kaynakları günümüze ulaşmıştır. Bu yüzyılda sarayla ilgili en ayrıntılı bilgiyi Evliya Çelebi verir.
Evliya Çelebi sarayın 12.000 arşın uzunluğunda bir surla çevrili olup burçsuz kulesiz dört köşe bir bina olduğunu kaydeder. İçinde meydanların, harem dairelerinin, havuz ve şadırvanların yer aldığını, mutfaklar, özel kiler ve çalışanlar için odalar yapıldığını, etrafında muhtelif sarayların bulunduğunu, dört tarafının umumi yollarla çevrilerek üç kapısı olduğunu bildirir. Sarayın XVIII. yüzyılın bazı İstanbul panoramalarında Haliç tarafından çizilen resimleri mevcuttur.
"Burçsuz, duvarsız, dişsiz, kalesiz ve hendeksiz bir surdur. Ama gayet sağlam yapılıp bütün duvar üzeri mavi kurşun ile örtülüdür. O zamanlar çepeçevre ölçüsü 12 bin arşın idi. Dört köşeli bir binadır. Bir tarafı Sultan Beyazıt Kazancıları köşesinden Misk-i Sabunu Kapısına kadar, bir köşesi Talak Mustafa Paşa Kapısında son bulurdu. Oradan bir tarafı Küçükpazar Seddi ve sarnıcı üzere bitmişti. Halen Yeniçeri Ağası sarayı ve Siyavuş Paşa sarayının yeri, meskür eski saray yerinde idi..."
Evliya Çelebi
SARAY BÜYÜK YANGINLAR GEÇİRDİ
Eski Saray 1540 yangınının ardından 11 Eylül 1687'de tekrar büyük bir yangın felâketine uğramış, akşamdan sonra Harem'e yayılan ateş beş saatte birçok yeri yakmıştır. Târîh-i Râşid'de saraydaki yangınların bazılarına ve sonrasında yapılan onarımlara yer verilmektedir. 1127 yılı Ramazan bayramının ilk gününde yine Harem'den çıkan yangın dört saat içinde Dâire-i Hümâyun, Sultan Murad Kasrı'ndaki daire ve Horanda Hamamı yakınındaki kilere kadar birçok yerin yanmasına sebep olmuştur.
1137 (1725) tarihli belgede sarayın teberdar odası, hamam, helvahâne ile diğer dairelerin tamir ve tefrişatının yapıldığı belirtilmektedir. Ancak onarımdan kısa bir süre sonra yine 1138 yılı Ramazan bayramının ilk günü (2 Haziran 1726) saray karşısındaki baltacılar kethüdâsı evinden çıkan yangının saray duvarından otluğa, oradan Baltacılar Koğuşu'na yayılarak koğuşun tamamen yanmasına yol açmıştır. Yanan yerler 1727'de yenilenmiş, ayrıca bazı yeni bölümler ilâve edilmiştir.