İstanbul'un anlam kattığı deyimler ve sıra dışı öyküleri
"Vermeyince Mabud, neylesin Mahmud" deyiminin hikayesini biliyor musunuz? Peki ya "püsküllü bela" deyiminin Osmanlı'da yaygınlaşan hangi obje için kullanıldığını? Veya "Üsküdar'da sabah oldu" sözünün müezzinlerle ilgisinin ne olduğunu? Dilimizden düşmeyen birçok deyimin, taşı toprağı altın İstanbul'un eşsiz tarihiyle bütünleşen öykülerini sizlerle buluşturuyoruz.
Giriş Tarihi: 19.06.2019
09:20
Güncelleme Tarihi: 19.06.2019
16:18
"Bulgurlu'nun köy düğünleri de pek meşhurdu, pehlivan güreşleri ve at yarışları ile dokuz gün sürerdi, gelinlik kız, bu dokuz günlük düğünün adeta bir sultanı olurdu. Güzel bir ananedir, Bulgurlu'da oğlan anaları gelinlerine öz kız evladı gözüyle bakardı.
Civar köylerden bir kıza Bulgurlu'dan görücü gelip kızı beğenerek nişan taktı mı, (kız) araya bir münafık girip nişan bozulur korkusu ile çeyizinin noksanlarının tamamlanması, bir an evvel nikâh kıyılıp Bulgurlu'ya gitmek için anasını, babasını gece gündüz sıkıştırırdı." Meşhur tabir işte bundan kalmıştır.
Sultan II. Mahmud devrinde önce askerler, ardından memurlar için resmi başlık olarak kabul edilen fes, ilk zamanlar yadırgansa da, kısa süre sonra halk tarafından da kullanılmaya başlanır.
Fesin yaygınlaşmasının ardından değişik renk ve biçimleri, püsküllü ve püskülsüz olanları, hatta püsküllerin de envai çeşidi sokaklarda görünür.
Yağmur ve kardan kalıbı bozulan, rüzgârda püskülleri sürekli karışan fesin kullanımı zahmetli ve masraflı bir iştir.
Başlığın bu durumuna binaen doğan ve elinden kurtulması güç, zarara ve sıkıntıya yol açan kimse yahut şeyler için söylenen "püsküllü bela" deyimi, bugün dahi sıkça kullanılır.
VERMEYİNCE MABUD NEYLESİN MAHMUD
Şanssızlık, kısmetsizlik, nasipsizlik üzerine sıkça söylenen bir deyimdir. Hikâyesi şöyledir:
Kıyafet değiştirerek şehri teftişe çıkan Sultan II. Mahmud'un yolu bir kahvehaneye düşer. Müşterilerin kahveciye "Tıkandı Baba" diye seslendiklerini işiten padişah, merak ederek kahveciye sorar:
- Baba, bu Tıkandı Baba namı nereden geliyor? - Uzun hikâye evladım... diyerek konuşmak istemeyen kahveci, sonunda sultanın ısrarına dayanamaz ve anlatmaya başlar: - Bundan birkaç sene evvel bir gece rüyamda bir havuzun etrafında halkalanmış bir kalabalığa rastladım. Gördüm ki herkesin gürül gürül akan bir çeşmesi var. Benimkini sordum, ince bir suyun nazlanarak aktığı küçük bir çeşme gösterdiler.
"Benimki de onlarınki gibi aksa" diye sitem edip bir ağaç dalı aldım ve oluğu açmaya çalıştım. Ben böyle uğraşırken elimdeki dal kırılarak çeşmeyi tıkadı ve biraz evvel incecik de olsa akan su, damlamaya başladı.
Bu sefer "Hiç olmazsa eskisi kadar aksın" diye bir daha zorladım, çeşmem tamamen tıkandı. Ben yine açmak için uğraşırken birden Hızır göründü ve bana hitaben: "Tıkandı baba tıkandı, artık uğraşma" dedi. O gün bu gün adım "Tıkandı Baba" kaldı. Hangi dala elimi attıysam o dal kurudu.