İstanbul'un şehir hafızasında yer eden 10 olay
Dünyanın sayılı metropollerinden biri olan İstanbul, özellikle son yüzyılda büyük bir değişim geçirdi; nüfusu, sınırları, mimarisi, tarzı, tavrı ve temposu değişti. Kimlikli yapılar hızla azaldı, yerlerine apartmanlar dikildi. Son yüzyıl içinde İstanbul yoruldu ve hor kullanıldı. Tüm bunlara rağmen iktisadi, kültürel ve sosyal açıdan öncü rolünü ise sürdürdü. Sizler için İstanbul'da hayatı etkileyen, değiştiren, dönüştüren, şehir hafızasında yer eden 10 olayı listeledik.
Giriş Tarihi: 26.04.2019
16:33
Güncelleme Tarihi: 26.04.2019
16:38
OTOMATİK TELEFON SANTRALI-1926
Bu dönemde İstanbul şehir yaşamını etkileyen gelişmelerden biri de telefon kullanımının yaygınlaşmasıydı. Getirdiği iletişim kolaylığından dolayı telefona talep patlaması olmuş, ancak özellikle merkeze uzak semtlerden gelen talepler karşılanamamıştı. Telefon hatlarının sınırlı dahi olsa genişlemesi gazetelerde telefon ahize reklamlarının artmasına yol açtı. Yandan çevirmeli, geniş hacimli, kutulu ve kollu telefon makinelerinin reklamları gazetelerde sık sık yer almaktaydı. 1926 yılında İstanbul'da bin abonelik otomatik telefon santralinin tamamlanıp hizmete girmesi basında geniş yankı buldu. Şehirlerarası görüşmeler ise 1929'da gerçekleşti.
GALATA KÖPRÜSÜ BEDAVA-1930
1 Haziran'da Galata Köprüsü'nden geçenlerden mümuriye (geçiş parası) alınması uygulanmasına son verildi. Köprünün iki başında tahsildarların para toplamaları 1845'ten beri devam ediyordu. Köprü açıldığında Bahriye Nezareti'ne bağlıydı. 1910'da İstanbul Belediyesi'ne devrolduğunda geçen yayalardan 10 para alınıyordu. 1918'de büyük yangında evleri yananların iskân masraflarının karşılanması için geçiş ücretleri 20 paraya çıkartılmıştı.
Köprüden geçiş ücretlerini belirleyen son düzenleme 1926 yılında yapıldı. Buna göre yayalardan 1 kuruş, yüklü olarak geçen hamaldan 2 kuruş, yüksüz deveden 10 kuruş, yüklü deveden 15 kuruş, çift atlı arabaların yüklü olanından 10 kuruş, tramvay şirketinin hayvanlı arabalarından 30 kuruş, bisikletlerden 2 kuruş, sürü halinde geçirilen hindi ve kazların her birinden 0,5 kuruş, yolcu taşıyan kamyonetlerin boşundan 15 kuruş, dolusundan 20 kuruş alınıyordu. Öğretmenleri başında olan öğrenci gruplarından ve hasta nakleden sedyelerden para alınmıyordu. Uygulamanın kaldırılması İstanbul halkında büyük sevince sebep oldu.
İLK ŞEHİR İÇİ OTOBÜSLER – 1931
Şehir içi nakil vasıtası olarak kullanılan ilk otobüsler İstanbul'a 1931 Nisan'ında getirildi. Bu sırada Belediye Otobüs Talimatnamesi yayınlandı ve Taksim Şişli Büyükdere hattı ile Kadıköy Maltepe-Pendik güzergâhında belediye otobüs seferi hizmete kondu. Üç adet Renault-Scemia marka otobüs Taksim-Maçka-Beşiktaş hattında çalışmaya başladı. Tramvay Şirketi tarafından işletilen bu otobüsler, 1939 yılında İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri (İETT) Umum Müdürlüğü adıyla millileştirildi. 1943'te Amerika'dan White marka dokuz otobüs, İsveç'ten on beş Scania Vabis şasisi getirilerek ve atölyelerimizde imal edilen karoseriler monte edilerek peyderpey servise kondu. 1947-1948 senelerinde İsveç'ten elli adet Scania Vabis otobüs daha alındı. Aynı sene Şişli'ye seksen otobüslük garaj yapıldı. Ardından Almanya'dan Bussing, Mercedes, Magirus, Fransa'dan Latil, Çekoslavakya'dan Skoda otobüsleri alındı.
BOĞAZ BUZLARLA KAPLANDI-1954
Tuna Nehri'nden kopup Karadeniz'e gelen büyük buz blokları 24 Şubat sabahı İstanbul Boğazı'nda Sarıyer, Büyükdere, Çengelköy, Kanlıca ve Ortaköy koylarını kapladı. Poyrazköy'den Rumelikavağı'na denizin üstünden yürüyerek gidilebildi. Mart başına kadar devam eden buz istilası gemi seferlerini de engelledi. 1929 yılından sonra Boğaz ikinci ve son kez buzlarla kaplandı.
İLK DENİZ OTOBÜSLERİ-1954
İstanbul sularındaki ilk iki deniz otobüsü 1954 yılında İstinye Tersanesi'nde inşa edildi. Bostancı ve Caddebostan isimleri verilen deniz otobüsleri 32,40 metre uzunluğunda ve 4,0 metre genişliğindeydi. İki yüz elli yolcu taşıma kapasitesine sahip deniz otobüslerinin Galata Köprüsü'nün altından geçebilmesi ve Haliç'te de işleyebilmesi için su üstü yüksekliği 5 metrenin altında tutulmuştu. Turist gezdirmek amacıyla tasarlanan bu gemilere deniz otobüsü denmesinin sebebi yolcu koltuklarının otobüslerdeki gibi arka arkaya dizilmiş olması ve kaptanın gemiyi kara araçları gibi doğrudan yönetmesiydi. Bostancı ve Caddebostan kısa süre sonra seferden alındı ve İstanbulluların hafızasında pek yer etmedi.