İstanbul'un tarihe damga vuran 10 önemli olayı
Takvim yaprakları 22 Ağustos 1509'u gösterdiğinde, 'Küçük Kıyamet' olarak anılan ve 45 gün süren olayın, İstanbul Depremi olduğunu biliyor muydunuz? Ya da 1954'ü… İnsanlar boğazdan yürüyerek geçtiler. Evet, bildiğimiz boğaz, İstanbul Boğazı. Deniz dondu. Deniz asfalta döndü. Nasıl peki, ne oldu da böyle oldu? Sizler için, binlerce yıldır yerleşime sahne olup on altı yüzyıl boyunca birçok imparatorluğa başkentlik yapan İstanbul'un tarihe damga vuran 10 önemli olayını derledik.
Giriş Tarihi: 05.04.2019
12:12
Güncelleme Tarihi: 01.06.2020
14:14
Bugün dünyada istanbul denince ilk akla gelen yapı olan bu muhteşem mekanın 532'deki açılışı da 1453'reki devşirmeden sonraki Müslüman ibadethanesi olması da bu iki farklı dinin mensupları arasında büyük bir çoşku ve heyecan uyandırmıştır. Diğer yandan birçok türk şehrinde var olan bu ulu camilerden biri Istanbul'da yapılmamış, bu vazifeyi Ayasofya görmüştür.
Fatih, vakfiyesinde Ayasofya Camii'nin bakımı için gelir sağlayacak çok sayıda emlak tahsis etmiş, caminin hizmetlerini görmek üzere de onlarca görevli atamıştır. Yine Fatih, caminin kuzey tarafına bir de medrese inşa ettirmiştir. 2. Bayezid döneminde ise, tuğladan bir minare inşa edilmiş ve mevcut medresenin üzerine bir de kat ilave edilmiştir. Bununla birlikte Ayasofya'ya en fazla ilgi gösteren padişah 2. Selim olmuştur. O, gövdesi yivli minareyi camiye ilave ettirmiş, mabedin onarım ve etrafının açılması içinse mimar Sinan'ı görevlendirmişti.
İkinci Selim, Ayasofya'ya iki minare daha ilave edilir, kendisi için de bir türbe yapılmasını istemişse de bunlar ancak onun ölümünden sonra tamamlanabilmiştir. Mimar Sinan'ın Ayasofya'nın güneydoğusunda 2. Selim için yaptığı türbeyle, burası zamanla bir haneden mezarlığına dönüşmüş, Üçüncü Murat için yapılan ikinci türbeyi 3. Mehmet için inşa edilen üçüncü büyük türbe binası takip etmiştir. Her üç türde de osmanlı dönemi türk mezar mimarisinin en muhteşem anıtlarından sayılmaktadır.
Cumhuriyet döneminde Ayasofya, 1926 yılında bazı küçük onarımlar görmüş, 1934 yılında ise, Atatürk'ün Ayasofya'nın müze haline getirilmesi hakkındaki düşüncesini ortaya atmasından sonra Bakanlar Kurulu kararıyla 1 Şubat 1935'ten itibaren resmen müze halini almıştır. Ayasofya müzeye dönüştürüldüğünde pek çok yazı levhası Türk İslam Eserleri Müzesi ile Sultanahmet Camii'ne götürülmüştür.
Günümüzde müze olması nedeniyle ancak bir kısmı ibadete açık olan Ayasofya, ziyarete gelenleri ihtişamıyla kendine hayran bırakmaya devam etmektedir.
Yüzyıllar boyu Osmanlı topraklarında neredeyse hiç silinemeden devam etmiş olan veba, bu ülkede en çok da İstanbul'da görülen bir hastalıktı. 1778 yılında yaşanan salgın ise tarihte eşine az rastlanır türdendi. Daniel Panzac'a göre, salgın ocak ayı ortalarında başladıktan sonra, hafif bir surette devam derken mayısta aniden şiddetlenince, maddi durumu iyi olan Galata ve Peralı Avrupalılar Boğaziçi'ndeki semtlere kaçmaya başlamışlardı.