İstanbul'un tarihe damga vuran 10 önemli olayı
Takvim yaprakları 22 Ağustos 1509'u gösterdiğinde, 'Küçük Kıyamet' olarak anılan ve 45 gün süren olayın, İstanbul Depremi olduğunu biliyor muydunuz? Ya da 1954'ü… İnsanlar boğazdan yürüyerek geçtiler. Evet, bildiğimiz boğaz, İstanbul Boğazı. Deniz dondu. Deniz asfalta döndü. Nasıl peki, ne oldu da böyle oldu? Sizler için, binlerce yıldır yerleşime sahne olup on altı yüzyıl boyunca birçok imparatorluğa başkentlik yapan İstanbul'un tarihe damga vuran 10 önemli olayını derledik.
Giriş Tarihi: 05.04.2019
12:12
Güncelleme Tarihi: 01.06.2020
14:14
Bu olaydan sonra yaşanan bazı başarısızlıklar, halkın bunun kepeklerin Sivriada'ya sürülmesinden kaynaklandığını inanmasını sağlayınca, sonunda İkinci Mahmud köpeklerin geri getirilmesine izin vermişti. 1910 yılına gelindiğinde ise İstanbul'un Doğulu havasından çıkarılmasına bir katkı için, yani modern bir şehre yakışmayan bu sakinlerden kurtarılması için, şehrin köpeklerden temizlenmesine karar verilmiştir.
Başlangıçta bu işin köpeklerin şehir dışına bırakılmasıyla çözümleneceği düşünülmüş ama hayvanlar bu duruma inanılmaz bir gürültüyle karşı koyunca meselenin bu şekilde halledilemeyeceği anlaşılmıştı. Böylece şehremaneti son çare olarak, 80 civarında olduğu tahmin edilen köpeği toparlatarak Marmara'daki hayırsız adalardan biri olan Sivriada'ya attırmıştı.
BUZLARIN SON KEZ BOĞAZİÇİ’Nİ ÖRTTÜĞÜ GÜN (1954)
1954'ün24 Şubat'ında İstanbul Boğazı tarihte son defa buzlarla kaplanmıştı. 1929 yılında olduğu gibi, yine Tuna'dan Karadeniz'e inen büyük buz kütleleri İstanbul'a kadar gelmiş Anadolu yakasında Çengelköy ve Kanlıca, karşı tarafta Büyükdere ve Ortaköy kıyıları başta olmak üzere Boğaziçi'ndeki birçok semtin kıyılarını doldurmuştur. Hatta bu günlerde Poyrazköy ile Rumeli kavağı arasında denizin üstünde yürüyenleri görmek, kayıklarla buzların yanına giderek üzerlerine çıkıp hatıra fotoğrafları çektirmek mümkün olmuştur. Diğer taraftan, doğal olarak şehir hatları seferleri iptal edilmiş, şehrin deniz trafiği durmuştur.
Boğaz'da buzların görüldüğü günlerin öncesinde ve bu ilginç olayın yaşandığı günlerde hava hakikaten çok soğuk ve İstanbul yaşanması güç bir şehir haline almıştır; ancak İstanbullu bundan sonra ne bir daha böyle bir soğuya ne de haliç veya Boğaz'daki, bu olağanüstü doğa olayına şahit olabilmiştir.
ŞEHRİN İLK SİNEMA GÜNLERİ (1896)
Ercüment Ekrem Talu, sinemanın İstanbul'daki ilk gösterimini şu satırlara anlatmaktadır: '' Derken ortalık birdenbire karardı. Zifiri karanlık içinde elini aradı; buldum ve bir tehlike karşısında imişim gibi sımsıkı kavradım. Arkamızdaki sıralardan ışıklar fışkırıyordu. Karanlığın vaziyet icabı olduğunu kimse takdir edemediğinden, pencerelere örtülen siyah perdelere itiraz ediyorlardı.''