İstanbul'un yedi kulesi ve ilginç öyküleri
Asırlar öncesine dayanan tarihi ile İstanbul, birbirinden farklı birçok yapının da ev sahibi oldu. Bu gözde şehrin dört bir yanına inşa edilen kuleler kimi zaman bir yangının habercisi, kimi zaman salgın hastalıklarda karantina bölgesi, kimi zamansa bir suikastın en büyük tanığıydı… Birbirinden ilginç öyküleriyle İstanbul'un yedi kulesini sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 16.11.2019
09:45
Güncelleme Tarihi: 16.11.2019
09:48
HAPİSHANEDEN RASATHANEYE…
İstanbul'un fethi ile Osmanlı'nın eline geçtikten sonra 1509 depreminde büyük hasar gören kule, devrin ünlü mimarı Hayrettin tarafından onarıldı.
16'ıncı yüzyılda Kanuni döneminde Kasımpaşa tersanelerinde çalıştırılan Hıristiyan esirler için hapishane olarak kullanıldı. Ardından Sultan III. Murat'ın izniyle burada müneccim Takiyüddin tarafından bir rasathane kuruldu.
HEZARFEN GÖKYÜZÜNE BU KULEDEN SÜZÜLDÜ
Tarihler 17'inci yüzyılın ilk yarısını gösterdiğinde Hezarfen Ahmet Çelebi, Okmeydanı'nda rüzgârları kollayıp talimlerini bitirip bu kuleyi gözüne kestirmişti.
Hezarfen, 1638'de ahşaptan yaptırdığı kartal kanatlarını sırtına takıp Galata'dan atladığında herkesin yüreği ağzındaydı. Hezarfen'in Boğaz'ı geçerek Üsküdar'a konduğu bu zarif süzülüş, Avrupa'da da büyük ilgi görmüş; İngiltere'de bu uçuşu anlatan gravürler yapılmıştı.
YANGIN VE FIRTINALARDAN BÜYÜK HASAR GÖRDÜ
17'inci yüzyılda bir süre mehter takımını ağırlayan kule, 1717′den itibaren İstanbul'da peş peşe çıkan yangınlar yüzünden yangın gözleme kulesi olarak kullanıldı. Ahalinin duyabilmesi ve yangından haberdar olabilmesi için çalınan davulların sesi kulede çınlayıp dururken o yangınların birinden Galata Kulesi de nasibini aldı ve 1797'de kulenin büyük bir bölümü yandı.
1831'de Galata başka bir yangında tekrar hasar gördü. 1875'te ise, bu kez bir fırtınada sivri külahı devrilen kule, bu felaketlerden sonra, bugünkü görünümünü 1965'te başlayıp iki yıl süren onarımla kazandı.
DENİZİN ORTASINDAN GELEN SELAM: KIZ KULESİ
Antik Çağ'da Arkla (küçük kale) ve Damialis (dana yavrusu) diye anılan, Üsküdar'daki Kız Kulesi'nin tarihi epey eskilere uzanıyor.
MÖ 410'da Atinalı komutan Alkibiades, Asya'dan kopan bu kara parçasına, Boğaz'daki gemileri denetlemek için bir kule inşa ettirdi. Başlangıçta askeri hizmet veren kuleye daha sonra Yunanlı komutan Chares, ölen eşi için anıt mezar yaptırdı.
Boğaz'ın önemli bir noktasında konumlanması sebebiyle, asırlar boyunca kaderi hep en başa döndü. 1500 sene sonra kule, şehrin savunması için yeniden önemli hale gelince 1143-1178'de hükümdarlık yapan İmparator Comnenos buraya yine kule yaptırdı ve gemilerin peşine düştü.
FETHİN ARDINDAN ŞENLİKLERİN HABERCİSİ OLDU
İstanbul'un fethi döneminde Fatih Sultan Mehmet, Venediklilerin üs olarak kullandığı mekânı yıktırdı ve yerine küçük bir kale yaptırıp toplar yerleştirdi. Ancak burası savunma kalesi olmaktan ziyade bir gösteri platformuydu. Eğlenceler ve kutlamalarda şehirde çınlayan toplar buradan atılırdı.
Kule 1510'daki depremde zarar görünce Yavuz Sultan Selim döneminde onarıldı. Çevresi sığ olduğu için 17'inci yüzyılda kuleye bir de fener eklendi ve burası deniz fenerine dönüştürüldü.