John Covel’ın kaleminden Osmanlı’da düğün şenlikleri
John Covel, Osmanlı'da Sultan IV. Mehmed'in hüküm sürdüğü dönemde İstanbul'a gelmiş bir isim. İngiltere tarafından merkezi İstanbul'da olan Ortodoks kilisesini incelemek üzere görevlendirilmiş; şehirde gördüğü her şeyi en ince detayına kadar kaleme almıştı. Türk, Rum, Ermeni, Yahudi ayırt etmeden Osmanlı tebaasının bütün üyelerine dair döneme ışık tutacak pek çok bilgiye yer vermişti. Saray efradı, inançlar ve gündelik hayata dair ilginç detaylar yazan Covel, Şehzade Mustafa ve Hatice Sultan'ın düğün şenliklerine de tanık olmuştu.
Giriş Tarihi: 24.12.2019
10:28
Güncelleme Tarihi: 24.12.2019
10:30
GÖRDÜĞÜ HER DETAYI AYRINTISIYLA KALEME ALDI
Böyle bir niyetle şehre gelen heyetin papazı Covel, her gördüğünü en ince ayrıntısına kadar kaydetti.
Yazıldığı tarihten 19'uncu yüzyıl sonlarına kadar British Museum'da saklı kalmış seyahat notları, Hakluyt Society tarafından Extracs From The Diaries of Dr. John Covel ismiyle 1893 yılında yayınlandı.
OSMANLI’DAKİ DÜĞÜN ŞÖLENLERİNE TANIK OLDU
Eserin en dikkat çekici bölümleri, IV. Mehmed'in kızı Hatice Sultan'ın düğünü ile II. Mustafa olarak tahta çıkan Şehzade Mustafa'nın 1675'teki sünnet düğünüdür.
Nakkaş Osman ve Levnî gibi sanatçılar tarafından minyatürlerle belgelenmiş şehzade sünnet merasimlerinin geçiş alaylarından birine Covel de tanık olur. Bu iki düğünde yer alan eğlence, oyun ve gösteriler en renkli ayrıntılarıyla karşımıza çıkar.
‘ORADA İMPARATORLUĞUN HAŞMETİNİ GÖRDÜK’
Covel, Türk, Rum, Ermeni, Yahudi ayırmaksızın Osmanlı tebaasının bütün üyelerini hatta saray efradını da inançlar, gündelik hayat ve adetler üzerinden garipseyip eleştirse de tanıklığını sürdürdü. Covel, kaleme aldığı eserinde Osmanlı'ya dair şunları yazmıştı:
25 Mayıs. Genç Şehzade Mustafa'nın sünnet onuruna yapılan geçit törenini görmeye gittik. Büyük Efendi de oradaydı ve orada imparatorluğun bütün haşmetini gördük.
‘DEVLET GÖREVLİLERİN ATLARI MÜKEMMELDİ’
Devletin bütün görevlileri ve müteferrikalar (levazım amirleri) ve diğer görevliler, vezir gibi statülerine göre kavuklarını takmışlardı. Şimdi rahvan ve orta boy atlar moda olmasına rağmen hepsinin atları mükemmeldi.
Önden yeniçeri grupları, yanlarında yaya olarak çeribeyleri veya albaylar olurdu. Sonra vezirin uşakları gümüş kemerli çiçekleri kırmızı kadife cübbeler giymiş olarak ayrı bir grupta birbirlerinden ayrı ve mesafeli olarak geçerlerdi. Hepsi düzgün ve sağlam adamlardı.
‘ASKERİN İSTANBUL’DAYKEN SİLAH TAŞIMASI YASAKTI’
Sonra belindeki kemerin kalınlığı en az 1,5 ayak olan çavuşlarının at üstünde onları takip ettiği başka yeniçeri grupları gelirdi. Sonra çeribeylerinin at üstünde gittiği başka yeniçeriler. Daha sonra bir o kadar daha yeniçeri ve arkalarında at üstünde giden yeniçeri ağası (hem görünüşü hem tabiatı ve yaptığı işler itibariyle melun, haşin bir adam).
Onları başlarında çavuşları olan başka yeniçeriler takip ediyordu. Bir şey dikkat çekiciydi. Bizim kılıç ustalarımızı hiçbir zaman böyle kılıçsız olarak gruplar halinde göremezsiniz, burada ise kılıç, tüfek veya başka bir silahtan eser yoktu (İstanbul'da iken askerin silah taşıması yasaktı).