Arama

  • Anasayfa
  • Galeri
  • Tarih
  • Kızı Şadiye Sultan’ın kaleminden Sultan Abdülhamid’in sürgün yılları

Kızı Şadiye Sultan’ın kaleminden Sultan Abdülhamid’in sürgün yılları

Otuz üç yıl devletin başında olan Sultan II. Abdülhamid, Osmanlı'nın en önemli padişahlarından biriydi. Devletin içinde bulunduğu zor zamanlarda yönetimi devralan Sultan'a karşı, 31 Mart olaylarının ardından darbe yapıldı. Kendisine sadık olan Birinci Ordu ile karşı konulması hususunda yapılan teklifleri kabul etmeyerek, Müslüman'ı Müslüman'a kırdıramayacağını söyledi. Tahttan hal edilerek Selanik'e sürgüne gönderilen Sultan Abdülhamid, burada oldukça zor yıllar geçirdi. Bahçeye çıkması, pencerelerin açılması dahi yasaktı. İşte kızı Şadiye Osmanoğlu'nun kaleminden Sultan Abdülhamid'in sürgün yılları...

  • 5
  • 15
Saraya ekmeğin girmesi bile engellendi
Saraya ekmeğin girmesi bile engellendi

Hareket Ordusu, isyanı bastırmak gayesiyle İstanbul'a geldiği vakit, sarayı muhasara etmişti. Herkes odasına çekilmiş, kapılar sürgülenmişti. Hizmetkârlar, harem ağaları, mabeynciler, saray içerisindeki bendegân alınıp götürülmüştü. Yemeklerimizi yapacak kimse kalmamıştı. Evlerimizin dolaplarında ne varsa onlarla idare ediyorduk. Dışarıdan saraya hiçbir şey sokulmuyordu. Hatta ekmek bile! Elektrik, su kesilmişti. Şehirden silah sesleri geliyordu. Tam bir muhasara hayatı yaşıyorduk. Sarayın bahçesine yağmur gibi kurşun yağıyordu. Odalarımızda pencerelerin önünden eğilerek geçiyorduk.

📌 Harem ağalarımızdan birisi aniden peydah oldu: "Bizim hepimizi topluyorlar, arabalara doldurarak götürüyorlar, fakat nereye gidildiği bilinmiyor. Ben aralarından kaçıp size malumat vermeye geldim. İhtiyatlı hareket ederiz. Bütün sarayın etrafını askerler işgal etti."

📌 Harem ağası devamla: "Bu adamlar, sarayın içerisine de girecekler. Efendimize de Allahü a'lem bir tehlike var. Bir emriniz varsa bu son vazifemdir, hayatımı fedaya hazırım!" diye sözlerini bitirdi. Ne yapacağımızı bilmiyorduk, deli gibi olmuştum. Merdivenleri koşarak çıktım, çatı arasındaki pencerelerden etrafı gözetlemeye başladım. Sarayı çeviren müsellah kıtalar görülüyordu. Bunların yer değiştirmelerini, bir kalenin mazgalından seyreder gibi ihtiyatlı takip ediyordum. Bu buhranlı ve her tarafta ölüm korkusu dolaşan günler tam bir hafta devam etmişti.

  • 6
  • 15
Sürgün kararı nasıl ilan edildi?
Sürgün kararı nasıl ilan edildi?

📌 Birkaç gün sonra, babamın hal'ine ve Reşad Efendi'nin cülusuna ait Mebuslar Meclisi kararı tebliğ edildi. Babamın gayet serinkanlılıklar: "Mademki otuz üç sene memnun edemedim, kimi isterlerse hayırlı etsin. Yalnız rica ederim, bütün ailemle beraber biraderimin oturduğu Çırağan Sarayı'na beni götürünüz." dedi.

📌 Tebliğ heyeti "Mebuslar Meclisi'nde Selanik'te hazırlanan köşke gitmeniz için karar verilmiştir." cevabını verdi. Babam: "Yorgunum ve yaşım da uzun yolculuklara müsait değildir. Allah'a kasem ederim ki, saltanatta gözüm yoktur, fakat ailemle Çırağan Sarayı'nda ikametimi rica ediyorum." dedi. Tebliğ heyeti, bu durumun Meclis'e yeniden arz edileceğini ve alınacak cevabın yeni Başmabeynci Cevat Bey ile bildirileceğini söyleyip ayrıldı. Bir iki saat sonra cevap geldi. Derhal Selanik'e hareket için hazırlanılması şeklindeki Meclis kararını Cevap Bey, maalesef birkaç gün önce bir deste banknotu aldığı vakit yerlere kapanarak ayaklarını öptüğü babama, çok ağır sözler sarf ederek bildirdi.

📌 İkbalde ilen en yakını olan, düştüğü vakit en insafsız hasmı kesilmişti. Babam çok nazik bir eda ile: "Hangi vicdan el verir ki, sarayda bu kadar masum ve günahsız kadınlar aç ve emniyetsiz bırakılsınlar. Şahsıma gelince, ehemmiyeti yok." Cevat Bey de: "Başınıza gelen ve gelecekleri evvelce düşünseydiniz!" şeklinde cevap verdi. Babam: "Düşenin yardımcısı Allah'tır. Elbette benim mazlum kalbimin ahı da bir gün çıkacaktır." diye mukabele etti. O zaman babacığımın gözleri yaşla dumanlanmıştı. Babam harekete karar verdi, veda için saray halkının Mabeyn Salonu'na gelmesine müsaade edildi.

Abdülhamid'in ölümü hakkında bilinmeyenler

📌 Bir aralık gözüme bir şey ilişti; bu, Cuma alayına çıkıldığı vakit babamın arkasında duran harem ağasının elinde taşıdığı sarı çanta idi, merak edip ağalardan birine evvelce sormuştum: "Efendimizin su çantasıdır" demişlerdi. Babacığım susuz kalır diye, sigaralarından sonra hemen bu su çantasını da elime aldım.

📌 Kapının önüne iki lando araba getirildi, silahlı askerler etrafta vaziyet almışlardı. Hemen binmemiz için haber geldi, saray halkı başta annelerimiz, kardeşlerimiz olmak üzere, toplanmış ağlıyorlar: "Efendiciğim gitme, bizi de götür" diye bağırıyorlardı. Babam hiç konuşmak istemiyordu, bir aralık bizlere hitaben "Çocuklarım, hepinizin anneleri var, onlarla birlikte kalırsınız, çocuğu olmayan yalnız Fatma Hanım var, o benimle gelsin" dedi. Derhal atıldım: "Efendim şu dakikada maalesef emrinizi ifa edemeyeceğim, evimizde annemle vedalaştım. Kardeşlerime gelince, onlara müdahale edemem. Hiçbir şey istemiyorum, yalnız hayatımın sonuna kadar yanınızda kalacağım, her ne mukadderse beraber olacak" dedim.

  • 8
  • 15
"Hanedanımızın kıymetini hiçbir zaman takdir edemediler"
Hanedanımızın kıymetini hiçbir zaman takdir edemediler

📌 Muhafızların niyeti, arabaya biner binmez babamı derhal götürmek ve bizi geride bırakmak idi, fakat Allah onları şaşırttı, muvaffak olamadılar. Bir haftadan beri cereyanı kesilmiş Yıldız Sarayı'ndan hava karardığı vakit ayrıldık.

📌 Sirkeci İstasyonu'nda subayların refakatinde trene bindirildik ve derhal sessizce hareket ettik. Babama bakıyordum, sakindi. Halinde telaş ve keder görünmüyordu. Yeisimi ve mahzun mahzun baktığımı görünce:

"Benim teessürüm sizin gibi gençlerin ve saraydaki kızların taarruz ve tecavüze maruz kalmaları ihtimalini düşünmekten ileri geliyor. Bana gelince canımın hiç kıymeti yoktur. Ecdadımın bu devlet ve millete büyük hizmetler ifa ettikleri halde birçokları ne felaketlere ne feci akıbetlere uğramışlardır. Hanedanımızın kıymetini hiçbir zaman takdir edemediler. Meşrutiyetin başından beri "Vatanımız!" diye bar bar bağıranlar içinde vatanın ne olduğunu bilmeyenler çoktur. Farkında olmadan yaptığımız hatalar bulunabilir. Kusurdan yalnız Allah münezzehtir. Ben bir insanım ve milletime hizmet ettiğime kanim."dedi.

İkinci Abdülhamid'in yaşadığı en büyük hastalık

Tahtı, saratı, hazinesi ve askerleri elinden alındıktan; böyle karanlık bir gecede, silahların tehdidi altında hangi akıbetin bizi beklediği meçhul iken; babamın mütehakkim bir eda ile söylediği bu sözleri dinlediğim vakit; onun ne kadar büyük, ne kadar kuvvetli ve ne kadar sabırlı bir insan olduğunu hayatımda ilk defa anlıyordum. Tahtının önünde ayaklarına kapanılan, yer öpülen bu insan, şimdi karanlık ve soğuk bir kompartımanın penceresinden, dalgın ufukları seyrediyordu."

📌 İstanbul'dan Selanik'e babamla gelenler, ilk defa Alatini Köşkü'nün avlusunda birbirlerini tam mevcudu ile görüp tanıdılar. Babamın aşçısı, kahvecisi, dört tane harem ağası ve haremden kendi arzularıyla hizmet için gelen dört kız mevcudun arasında idi.

📌 Hemen köşkün içinde yerleşmeye ve babamı istirahate geçirmeye koyulduk. Selanik Valisi bize bir tepsi yemek ve dondurma göndermişti. Babam bunları geri çevirdi. Biz o kadar susamıştık ki, dayanamayarak kaşıkları unutulmuş dondurmaları alıkoyup parmaklarımızla yemiştik.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN