Kuzey Afrika’da unuttuğumuz Türkler: Kuloğulları
Osmanlı Devleti'nin 400 yıllık Kuzey Afrika hâkimiyetinden geriye kalan en büyük miras Kuloğulları denilen Türkler'dir. Kuloğulları her ne kadar bugün Türkçe konuşamasalar da Türk soylu olarak tanınırlar ve bölgedeki Türk varlığının en önemli temsilcileridir.
Giriş Tarihi: 19.01.2020
11:44
Güncelleme Tarihi: 19.01.2020
12:00
Başta Cezayir olmak üzere Kuzey Afrika eyaletleri "Mücahidler meskeni, gaziler diyarı" olarak zikredilirdi. Afrika'da faaliyet gösteren deniz gazileri eyalet merkezlerinin asayişlerini sağladıkları gibi dışarıdan saldırılara karşı da göğüslerini siper ederlerdi. Çoğunluğu ise Garb Ocakları'nın gemileriyle Akdeniz'e açılarak Avrupa gemilerinin güvenlik içinde dolaşmaları karşılığında haraç alırlar, vermeyi reddeden gemilere ise el koyarlardı. Bu yüzden terlemeden mal kazanma tabiri çıkmıştı. Denizciler sefer dönüşü eyalet merkezlerinde yerli ahali ve yoldaşları tarafından büyük sevinç gösterileriyle karşılanırlardı. Gaziler kendilerini karşılayan yerli ahaliye gaza mallarından verirlerdi. Akdeniz'deki çatışmalarda ele geçirilen Hristiyanlar'ın bir kısmı fidye karşılığı serbest bırakılır, bir kısmı esir olarak hizmet eder, bir kısmı ise gönüllü olarak Müslüman olarak Avrupa gemilerine karşı savaşırlardı.
Aynı dönemde Avrupalılar'ın eline geçen ve fidye ödeyemeyecek durumdaki Türk askerleri ise daha ağır muamelelerle maruz kaldıkları gibi zorla Hristiyanlığa sokulmuşlardır. Anadolulu Türk gençleri bölgelerinin gelenek ve görenekleriyle, hayat tarzlarını Kuzey Afrika'ya taşımışlardı. Anadolu'dan Kuzey Afrika'ya giden Türkler'in çoğu bölgenin hayat şartlarına ayak uydurdukları için bir daha Anadolu'ya dönmeyi düşünmemişlerdi. Güney Avrupa sahillerinden aldıkları kızlarla evlendikleri gibi bazen bölgedeki soylu Arap ve Berberi ailelerin kızlarıyla da evlenmişlerdi. Ayrıca Endülüs'ten bu eyalet merkezlerine göçmelerine yardım ettikleri Müslümanların kızlarıyla da izdivaç yapmışlardı. Nadiren de olsa bazı denizciler ise Anadolu'dan gelen kızlarla evlenmişlerdi.
Kuzey Afrika'da faaliyet gösteren denizcilerin Türk hanımlarından veya Avrupalı kızlarla yaptıkları evliliklerinden doğan çocukları babaları gibi Türk kabul edilirdi. Ancak Arap, Berberi veya Endülüslü Müslüman kadınlarla evliliklerinden doğan çocuklarına ise "Kuloğlu" denilirdi. Bu yeni melez nesil daha 16. asırda eyalet merkezleri ve çevrelerinde ayrıcalıklı birer sınıf oluşturup genelde sur dışında kendilerine tahsis edilen kasabalarda yaşadılar. Meselâ, Cezayir'de Tlemsan ve Konstantin, Tunus'ta Mehdiye, Libya'da Mısrata birer Kuloğlu şehriydi.
Libya, Tunus ve Cezayir idarelerine eyaletlerde asayişin sağlanması ve vergi toplanmasında yardımcı olan Kuloğlu sınıfı Osmanlı idaresi boyunca "ahali-i sâdıka" olarak tanındılar ve vergilerden muaf tutuldular. Kuloğulları, merkezî idare ile yerli halk arasında irtibatın ahenkli bir şekilde yürütülmesinde önemli rol oynamışlardır. Cezayir'de Kuloğulları üst düzey yönetimden uzak tutulup, bir hanedan kuramamışlardı. Ancak Tunus ve Libya'da ise Kuloğlu asıllı aileler mahalli hanedanlar kurulup, iki eyaleti yönetmişlerdi.
TÜRKÇE KONUŞAMAYAN TÜRKLER
Kuzey Afrika'daki Osmanlı hakimiyetinden geriye kalan en büyük miras sayıları yüzbinleri bulan Kuloğulları denilen Türkler'dir. Bunlar her ne kadar bugün Türkçe konuşamasalar da Türk soylu olarak tanınırlar. Anadolu'dan giden Türkler'i günümüzde "Kuloğlu", "Kulaksız", "Başağa", "Türkî", "Manisalı (Mansali-Messali)", "İzmirli", "Karamanlı", "Urlalı", gibi taşıdıkları soyadları da onların bu kimliğini ele vermektedir.