Mehmet Akif'i daha iyi tanımamızı sağlayacak anılar
İslam ve vatan aşığı Mehmet Akif Ersoy'un bütün hayatı mücadelelerle geçti. Aynı zamanda bir ıstırabın, hüznün ve faziletin yansıtıcısıydı. Osmanlı'nın sancılı dönemlerinde insanlara kucak açarak onları birliğe, beraberliğe çağırdı.O, bir daha benzeri yazılamayacak, İstiklal Marşı'nın dizelerine imzasını attı. En hassas olduğu nokta ise diniydi. Sizler için Mehmet Akif'i daha iyi tanımamızı sağlayacak anıları derledik.
Giriş Tarihi: 20.12.2020
12:21
Güncelleme Tarihi: 27.12.2023
09:54
Sesli dinlemek için tıklayınız.
İNSANI HAYRET İÇİNDE BIRAKAN HAFIZASI
📌 Mehmet Akif'in kuvvetli bir hafızaya sahip olduğu söylenirdi. Derslerinde okuduğu hiçbir şiir için kitaba bakma ihtiyacı duymazdı. Hatta hatimli teravih namazlarını evinde tek başına kılardı. Eşref Edip Fergan, onun hafızasını şöyle anlatır:
"Mehmet Akif'in hâfızası şâyân-i hayretti. Ezberlemiş olduğu şeyler , zannetmem ki on binden aşağı olsun. Herhangi mevzu hakkında bir bahis geçse, Üstad ona dair birçok beyitler okurdu. Herhangi kasideden bir parça okunsa, altını üstünü tamamlardı. Bütün divanları kim bilir kaç defa tekrar etmişti.
Yalnız Türk edebiyatında değil, Arabî, Fârisî edebiyatında da böyle idi. Hemen bütün meşhur kasideler, şiirler mahfûzu idi. Herhangi bir kaside yahut bir rubai, bir beyit okursanız size onun şairini bile söylerdi. Bunları ne vakit okumuş, ne vakit ezberlemiş, nasıl ezberlemiş... İnsan hayretler içinde kalır.
KENDİ ŞİİRLERİNİ OKUMAZDI
Dârülfünûn'da dersine devam edenler Üstad'ın bu müthiş hâfızasını çok iyi bilirler. Üstad ders okuturken eline kitap almazdı. Herhangi bir kasideyi, herhangi bir şiiri ezbere tahtaya yazar, yahut yazdırır, sonra onu tahlil ederdi.
O münasebetle o mevzua müteallik birçok şeyler okurdu. Bir fikri muhtelif şâirlerin ne suretle ifade ettiklerini gösterir, talebesini hayretler içinde bırakırdı.
Derste yalnız kendi şiirlerini okumaz, kendisinden bahsetmezdi. Onu ayıp telâkki ederdi."
Mehmet Akif'in Darülfünun'da verdiği ilk ders
📌Mehmet Akif'in bir hocasının önerisi üzerine Fransızcayı ana dil seviyesinde öğrendi. Fakat etrafındaki insanlara bunu açıkça belli etmez, tevazu gösterirdi. Hüsnü Açıksöz, Fransızca makaleyi zorlanmadan çevirmesini şöyle anlatır:
"Bir gün idarehanede oturuyoruz. O vakit ki İstiklâl Mahkemesi azalarından iki zat, ellerinde Fransızca Tan gazetesi olduğu halde geldiler. Bu nüshada Kuvâ-yi Milliye hakkında sitâyişkâr (öven) yazılar vardı.
Fransızca makaleyi cümle cümle okuyarak tercüme etmeye, bana da Türkçesini yazdırmaya başladılar. Fakat aralarında kelime ve cümle tercümeleri hakkında ihtilâf baş gösterdi. O zamana kadar pencereden dışarıyı seyreden Üstad, bu münakaşa üzerine döndü: "Müsaade ederseniz ben söyleyeyim de yazsın" dedi. Gazeteyi aldı. Fransızcasını hiç söylemeden doğrudan doğruya Türkçesini yazdırdı. Tercümeye savaşan arkadaşlar bunu görünce:" Affedersiniz üstad, biz sizi zahmete sokmak istemezdik" dediler. Hâlbuki Üstad'ın Fransızca bildiğini zannetmediklerini sonradan bana söylediler."
Mehmet Akif'in bestelenen şiirleri
AKİF'İN EN KIZDIĞI KİŞİLER
📌İslam'ı yaşamına aksettiren Mehmet Akif, dinimizce sevilmeyen cimrilik hasletine sahip olanlara çok kızardı. Şefik Kolaylı şöyle anlatır:
Hasislere çok kızardı. Hasis kimselerle katiyen görüşmezdi. Hasisler hakkında söz açıldı mı, hemen fıkralar naklederdi. Hasislere dair çok fıkraları vardı: Meşrutiyet'ten evvel, Akif Bey, Ziraat Vekâleti'nde memurdu. Müfettiş Abdullah Bey namında hasisliğiyle meşhur bir zat da Âkif Bey'in âmiriydi.
Abdullah Bey, Çengelköyü'nde İcâdiye'de oturuyor. Orada birçok arazisi var. Âkif Bey de İcâdiye'ye her gün yaya inip çıkıyor. Bir gün Abdullah Bey'le görüşürken bir beygir almak istediğinden bahseder. Abdullah Bey: "Benim beygiri sana satayım" der. Pazarlık ederler. Üstad beygiri alıp eve götürür. Arpa verir, hayvan arpayı yemez.
Üstad gülerek bunu anlattıktan sonra: "Ne dersin, Şefik! Hayvan arpayı tanımadı!" dedi."
“BİZİ SİMSAR MI ZANNETTİN!”
📌Mehmet Akif ve arkadaşlarının çıkardığı Sebilürreşad , ilk günden itibaren İttihad-ı İslam düşüncesinin savunucusu aynı zamanda milli mücadelenin destekçisiydi. Yayın hayatına ara verdiği dönemler bulunsa da bu uzun yürüyüşüne devam etti. Bu dönemlerden birinde Talat Paşa, Mehmet Akif'i yanına çağırdı. Onun kendisine sunduğu teklif Akif'i oldukça sinirlendirdi . Eşref Edip bu olayı şöyle anlatır:
Sebîlürreşâd'ı kapadıkları sırada bir gün Talât Paşa kendisine: "Akif Bey" dedi. "Şu Merkez-i Umûmî'dekilerle (Nazım Bey'i, Ziya Gökalp'ı kast ediyordu) anlaşsan olmaz mı?"
Talât Paşa bunu söyler söylemez, rengi değişti, gözleri büyüdü, hemen yerinden fırladı, ellerini sadâret masasının üstüne koyarak: "Sen bizi bunun için mi çağırdın?" dedi. "Anlaşmak ne demektir? Bizim şahsî bir emelimiz, bir gayemiz mi var? Bizi simsar mı zannettin? Teessüf ederim."
Allaha ısmarladık bile demeden çekilip gitti. Talât Paşa da arkasından baka kaldı. Artık bir daha da görüşmedi.
Milli iradenin zor zamanlardaki gür sesi: Sebilürreşad