Mehmet Akif'i daha iyi tanımamızı sağlayacak anılar
İslam ve vatan aşığı Mehmet Akif Ersoy'un bütün hayatı mücadelelerle geçti. Aynı zamanda bir ıstırabın, hüznün ve faziletin yansıtıcısıydı. Osmanlı'nın sancılı dönemlerinde insanlara kucak açarak onları birliğe, beraberliğe çağırdı.O, bir daha benzeri yazılamayacak, İstiklal Marşı'nın dizelerine imzasını attı. En hassas olduğu nokta ise diniydi. Sizler için Mehmet Akif'i daha iyi tanımamızı sağlayacak anıları derledik.
Giriş Tarihi: 20.12.2020
12:21
Güncelleme Tarihi: 27.12.2023
09:54
Sesli dinlemek için tıklayınız.
📌Mehmet Akif'in bir hocasının önerisi üzerine Fransızcayı ana dil seviyesinde öğrendi. Fakat etrafındaki insanlara bunu açıkça belli etmez, tevazu gösterirdi. Hüsnü Açıksöz, Fransızca makaleyi zorlanmadan çevirmesini şöyle anlatır:
"Bir gün idarehanede oturuyoruz. O vakit ki İstiklâl Mahkemesi azalarından iki zat, ellerinde Fransızca Tan gazetesi olduğu halde geldiler. Bu nüshada Kuvâ-yi Milliye hakkında sitâyişkâr (öven) yazılar vardı.
Fransızca makaleyi cümle cümle okuyarak tercüme etmeye, bana da Türkçesini yazdırmaya başladılar. Fakat aralarında kelime ve cümle tercümeleri hakkında ihtilâf baş gösterdi. O zamana kadar pencereden dışarıyı seyreden Üstad, bu münakaşa üzerine döndü: "Müsaade ederseniz ben söyleyeyim de yazsın" dedi. Gazeteyi aldı. Fransızcasını hiç söylemeden doğrudan doğruya Türkçesini yazdırdı. Tercümeye savaşan arkadaşlar bunu görünce:" Affedersiniz üstad, biz sizi zahmete sokmak istemezdik" dediler. Hâlbuki Üstad'ın Fransızca bildiğini zannetmediklerini sonradan bana söylediler."
Mehmet Akif'in bestelenen şiirleri
AKİF'İN EN KIZDIĞI KİŞİLER
📌İslam'ı yaşamına aksettiren Mehmet Akif, dinimizce sevilmeyen cimrilik hasletine sahip olanlara çok kızardı. Şefik Kolaylı şöyle anlatır:
Hasislere çok kızardı. Hasis kimselerle katiyen görüşmezdi. Hasisler hakkında söz açıldı mı, hemen fıkralar naklederdi. Hasislere dair çok fıkraları vardı: Meşrutiyet'ten evvel, Akif Bey, Ziraat Vekâleti'nde memurdu. Müfettiş Abdullah Bey namında hasisliğiyle meşhur bir zat da Âkif Bey'in âmiriydi.
Abdullah Bey, Çengelköyü'nde İcâdiye'de oturuyor. Orada birçok arazisi var. Âkif Bey de İcâdiye'ye her gün yaya inip çıkıyor. Bir gün Abdullah Bey'le görüşürken bir beygir almak istediğinden bahseder. Abdullah Bey: "Benim beygiri sana satayım" der. Pazarlık ederler. Üstad beygiri alıp eve götürür. Arpa verir, hayvan arpayı yemez.
Üstad gülerek bunu anlattıktan sonra: "Ne dersin, Şefik! Hayvan arpayı tanımadı!" dedi."
“BİZİ SİMSAR MI ZANNETTİN!”
📌Mehmet Akif ve arkadaşlarının çıkardığı Sebilürreşad , ilk günden itibaren İttihad-ı İslam düşüncesinin savunucusu aynı zamanda milli mücadelenin destekçisiydi. Yayın hayatına ara verdiği dönemler bulunsa da bu uzun yürüyüşüne devam etti. Bu dönemlerden birinde Talat Paşa, Mehmet Akif'i yanına çağırdı. Onun kendisine sunduğu teklif Akif'i oldukça sinirlendirdi . Eşref Edip bu olayı şöyle anlatır:
Sebîlürreşâd'ı kapadıkları sırada bir gün Talât Paşa kendisine: "Akif Bey" dedi. "Şu Merkez-i Umûmî'dekilerle (Nazım Bey'i, Ziya Gökalp'ı kast ediyordu) anlaşsan olmaz mı?"
Talât Paşa bunu söyler söylemez, rengi değişti, gözleri büyüdü, hemen yerinden fırladı, ellerini sadâret masasının üstüne koyarak: "Sen bizi bunun için mi çağırdın?" dedi. "Anlaşmak ne demektir? Bizim şahsî bir emelimiz, bir gayemiz mi var? Bizi simsar mı zannettin? Teessüf ederim."
Allaha ısmarladık bile demeden çekilip gitti. Talât Paşa da arkasından baka kaldı. Artık bir daha da görüşmedi.
Milli iradenin zor zamanlardaki gür sesi: Sebilürreşad
HAYATININ VAZGEÇİLMEZ DOSTLARI
📌 Milli şairimiz Mehmet Akif için dostluk, hayatının vazgeçilmezlerinden biriydi. İnsanların sosyal statüsüne, yaşam tarzına göre değil, mizaçlarına göre dostluk kurardı. Öyle ki dostlarına yakın olabilmek için sık sık evini değiştirirdi. Onun bu yönünü uzun yıllar beraber yol arkadaşlığı yaptığı Eşref Edip şöyle anlatır:
Üstad'ın her şeyi tamamdı: Alâkası da alakasızlığı da düşmanlığı da. Sizi sever, dost ittihâz (kabul etme) ederse, artık tamamıyla kalbini size bağlamıştır. Sizin için her fedakârlığı ifaya hazırdır. Eleminiz onun elemi, ferahınız onun ferahıdır. Kendi kendinizle dertleşmenizle onunla dertleşmek arasında hiçbir fark yoktur. En büyük sıkıntınızı ona söyler, en büyük alâkayı, ondan görürsünüz. Onun dostluğuna mazhar olanlar onun bu hususta ne yüksek seciyeye sahip olduğunu bilirler.
Mehmet Akif'in hayatında vazgeçilmez olan dostları
Alakasızlığı da böyle idi. Sevmediği, ruhunun ısınmadığı adamlara hiçbir alâka göstermezdi. Onlar tarafından şahsı için dünyalar kadar fayda gelmesi melhuz (ihtimal dahilinde) olsa yine aldırmaz, onlarla görüşmek bile istemezdi.
Görüştüklerinden birinin faziletsiz bir yol tuttuğunu, insanlığa arkadaşlığa muhalif bir harekette bulunduğunu işitince hemen selâmı keser, bir daha onunla konuşmaz, onun bütün sevgisini, hâtırasını kalbinden koparıp atardı . Artık onun nazarında o adam bir taş parçasından başka bir şey değildi.
Bir gün böyle yolunu sapıtan bir arkadaşı Babıâli caddesinde kendisine rast geldi. Selâm verdi. Üstad hiç aldırmadı. Adamcağız fena halde bozuldu: "Akif Bey" dedi. "Selâmımı niçin almadın?" Ağzını büktü: "Artık görüşmemizde bir fayda yok!" dedi. Ve yürüdü gitti. Bir daha da o adamın ismini anmadı."