Müslüman alimlerin keşfettikleri doğa olayları
Gökyüzü neden mavi? Gökkuşağının sonu nerede? Deniz neden sürekli sahile çarpıyor? Bu gibi zor soruları genellikle çocuklar sorar. Bugün tabiatla ilgili çoğu şeyi bildiğimizi düşünerek fazla önemsemiyoruz, oysa 9'uncu yüzyılda Müslümanlar, yaşadıkları ortamı anlayabilmek için bu sorular üzerinde tefekkür ediyor, Allah'ın yarattıklarından ilham alıyorlardı. Müslüman alimlerin keşfettikleri doğa olaylarını sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 19.11.2018
17:28
Güncelleme Tarihi: 19.11.2018
17:37
YILDIZ VE GEZEGENLER İNSANLARA TESİR EDEBİLİR Mİ?
10'uncu yüzyıl Kurtubalı edebiyatçı İbn Hazm'ın döneminden önce ve bu dönem sırasında astrologlar, yıldız ve gezegenlerin birer ruh ve zihne sahip olduğuna ve insanlara tesir ettiğine inanıyordu.
Meseleye gerçekçi bir şekilde yaklaşan İbn Hazm, şöyle diyordu: "Yıldızlar zihni ya da ruhu olmayan gök cisimleridir. Ne geleceği bilebilir ne de insanları etkileyebilirler. İnsan üzerindeki etkileri yalnızca Güneş huzmelerinin ısıtma etkisi ve ayın medcezire yol açması gibi fiziksel özellikler bakımından olabilir."
MEDCEZİRİ AÇIKLAYAN ÂLİM: BİRUNİ
11'inci yüzyılın diğer bir bilim insanı olan Bîrûnî, medcezirin döngüsel olduğunu ve ayın evrelerindeki değişikliklerden kaynaklandığını açıkladı. Hindistan'ın Somnath şehrindeki medcezir örneğini net bir şekilde açıklayarak bu görüngünün ayın hareketleriyle ilişkili olduğunu ispatladı.
Gökyüzünü inceleyen Kindî gibi bazı âlimler, gökyüzünün mavi renkte görünmesi hakkında görüş bildirdiler.
Kindî bu konuda ismi uzun ama kendisi kısa bir eser yazmıştır : Havada Sema Yönünde Görülüp Semanın Rengi Sanılan Gök Mavisi Rengi Üzerine.
GÖKYÜZÜ GERÇEKTE MAVİ MİDİR?
Gökyüzünün neden mavi olduğundan bahseden Kindî bunun sebebini "gökyüzünün koyu rengiyle Güneş ışığının aydınlattığı havadaki buhar ve toz atomlarının açık renginin karışması " olarak açıklar.
Tıpkı eserinin adı gibi, sözleri bu görüngüyü eksiksiz şekilde izah eder: "Üzerimizdeki karanlık hava Dünyadan yansıyan ışıkla karışmak suretiyle görünür hale gelir; ortaya çıkan renk karanlık ve ışık arasında bir renk, yani mavi renktir.
Bu rengin gökyüzünün gerçek rengi olmadığı, yalnızca ışık ve karanlığın buluşması sebebiyle göz tarafından algılanan bir renk olduğu aşikârdır.
Bu tıpkı saydam bir maddeyi gözümüze tutup Güneş gibi parlak ışık kaynaklarına baktığımızda ışık kaynağının rengiyle saydam maddenin rengini birbirine karışmış görmemiz gibidir, zira bu şekilde renkli camdan baktığımızda gördüğümüz renk ne camın ne de bakılan nesnenin rengidir, ikisinin ötesinde yeni bir renktir."
KİNDÎ ORTAYA KOYDUĞU GÖRÜŞTE HAKLI ÇIKTI
Kindî düşüncesinde haklıdır; zira o devirde eğitimli çevrelerde bile bilgiden sayılan bazı görüşlere rağmen gökyüzü gerçekten de mavi değildir.
Eğitimli bir kişi olmakla birlikte fen, matematik ve müzik alanlarında kendini yetiştiren ve 9'uncu yüzyılda Bağdat'ta hekimlik yapan Kindî, bu inanışla baş etmekte fazla zorlanmamıştır.
İBNÜ’L HEYSEM NEDEN DELİ NUMARASI YAPMIŞTI?
İbnü'l Heysem de içinde yaşadığı döneme hâkim olan geleneksel bilgiye karşı geldi. Bundan bin yıl önce Kahire'de, halifenin isteği üzere Nil Nehri'nin akışını düzenleyemediğinden ev hapsi cezasına çarptırılmıştı.
İbnü'l Heysem biliyordu ki Eski Mısırlılar bu işi becerememişse kendisinin de becermesi mümkün değildi. Canını kurtarıp çalışmalarına devam edebilmek için deli numarası yapmıştı.
Ev hapsine diyeceği yoktu, zira tüm zamanını penceredeki deliklerden gelen ışık huzmelerini yakından inceleyerek geçirebiliyordu.