Osmanlı alimi Hızır Bey’in İstanbul kadılığına uzanan öyküsü
İstanbul'un fethinden sonra yeni başkentin ilk kadısı olarak tayin edilen Hızır Bey'den kaynaklarda "İkinci İbn-i Sina, ilim dağarcığı ve ilmin alemi" şeklinde bahsedildiğini biliyor muydunuz?
Giriş Tarihi: 09.06.2019
13:32
Güncelleme Tarihi: 09.06.2019
14:11
Hadise ise şöyle cereyan eder:
"Fâtih Sultan Muhammed Hân'ın padişahlığının ilk senelerinde, Arabistan'dan bir zât gelip, çeşitli ilim ve fenlerden sualler sordu. Zamanının âlimleri tatmin edici cevaplar veremediklerinden, Fatih'in canı sıkıldı. Bütün beyleri, paşaları ve vezirleri topladı ve: "Ülkemde bu adama cevap verecek bir ilim adamımız yok mudur? Çabuk olun, araştırın ve bana derhâl müsbet bir cevap getirin!" dedi. Vatan topraklarını iyi bilen vezirler, düşündüler ve Sivrihisar Medresesi'nde görev yapan Hızır Bey hatırlarına geldi ve Fatih'e; "Sultanım! Ülkemizde Hızır Bey adında değerli bir âlimimiz var, emir buyurursanız, haberci gönderip onu buraya çağıralım" dediler. Sultan hemen; "Durmayın, kim varsa derhâl davet edin, gelsin" dedi. Bunun üzerine, Hızır Bey'i çağırmak üzere Sivrihisar'a üç kişilik bir hey'et gönderdiler. Hızır Bey, bu hey'etle İstanbul'a geldi.
Hızır Bey, o zaman daha otuz yaşlarında ve asker kıyafetinde bulunduğundan, yaş ve kıyafeti, meşhur âlimlere meydan okuyan zatın alay edercesine gülmesine sebep oldu. Ancak, onun sorduğu bütün sorulara cevap verdi. Bundan sonra Hızır Bey suale başladı. O kimse cevap veremeyip, mağlup oldu ve şu itirafı yaptı: "Hızır Bey, İslâm âleminde benzeri pek az bulunan ilim adamlarınızdan biridir. Kendisinde öylesine bir hafıza ve zekâ var ki, karşısında durmak mümkün değildir."
Bu durum Fâtih Sultan Mehmed Han'ı fevkalâde memnun ettiğinden, ona; "Yüzümüzü ak eyledin, Cenab-ı Hak da iki cihanda senin yüzünü ak eyleyip, ilmini ve fadlını arttırsın" dedi. Fatih'in, Hızır Bey hakkındaki muhabbet ve teveccühü günden güne arttı. Bursa'da bazı medreselerin müderrisliği kendisine verildi ve maaş bağlandı. Daha sonra Anadolu ve Rumeli'de bazı kadılıklarda bulundu.
GENÇ SAYILABİLECEK BİR YAŞTA VEFAT ETTİ
Edirne'deki Üç Şerefeli Cami Medresesi'nde ders veren Hızır Bey Yanbolu kadılığı da yaptı. Fâtih Sultan Mehmed, İstanbul'un fethinden hemen sonra Hızır Bey'i yeni başşehre kadı olarak tayin etti. Böylece Hızır Bey şehrin çeşitli meseleleriyle ilgilenmeye başladı; adliye, belediye, emniyet ve imar hizmetlerinde önemli düzenlemelerde bulundu. Ancak bu görevde iken genç sayılabilecek bir yaşta vefat etti (Rebîülevvel 863/Ocak 1459). Naaşı kendisinin yaptırdığı Hacı Kadın Camii haziresinde yer bulunmadığı için kızı tarafından Voynuk Şucaeddin Camii haziresine defnettirildi. Cami 1957'de yıktırılmış ancak haziresinin etrafı çevrilerek Unkapanı'nda İMÇ Blokları arasında bir avlu ortasında korunmuştur.
İstanbul'un Kadıköy ilçesine bu ad, buranın Fâtih Sultan Mehmed tarafından Hızır Bey'e arpalık olarak tahsis edilmesi dolayısıyla verildi. İstanbul Unkapanı'nda onun adını taşıyan bir mahalle ve bir mescidinin de olduğu bilinir. Adı, İstanbul'un Kadıköy ilçesinde dolaylı olarak yaşar…
Hızır Bey, Arap ülkelerine gitmeden Arapça'yı öğrenen Osmanlı âlimlerinden ve aynı zamanda Fahreddin er-Râzî'nin kelâm ekolünü devam ettirenlerden biriydi. Kaynaklarda onun ilmî şahsiyeti "İkinci İbn Sînâ", "ilim dağarcığı" ve "ilmin âlemi" lakapları ile ifade edilir.
YÜKSEK BİR ŞİİR KABİLİYETİ
Hızır Bey'in güzel ahlâkı, zühd ve takvâsı da, ilmi gibi yüksekti. Taassuptan uzak, açık fikirli, ince ruhlu olduğu ve latifeden hoşlandığı belirtilen Hızır Bey Arap, Fars ve Türk edebiyatında da geniş bilgi sahibi olup, şairliği de vardı. Az fakat öz eserler verdi. Eserlerinin azlığında, idarecilik görevleri yanında genç sayılabilecek bir yaşta ölmesinin de etkisi vardır. Hızır Bey'in ilmî ekolünü devam ettiren ünlü öğrencileri arasında Hayâlî, Hocazâde Muslihuddin ve Kestelî sayılabilir.