Osmanlı döneminin 6 ünlü fotoğrafçısı
Avrupa'da fotoğrafın keşfinden kısa bir süre sonra Osmanlı coğrafyasında bu keşif kısa sürede yaygınlaşmaya başladı. Yankı uyandıran bu büyük icat karşısında Osmanlı sultanları fotoğraf alanındaki gelişmeleri sıkı sıkıya takip etti. Böylece ilk meraklılar makinelerini alarak ilginç buldukları her yerin fotoğraflarını çekmeye başladı. Osmanlı toprakları, özellikle de İstanbul maceraperestlerin ilk odağı oldu. Peki, Osmanlı tarihine damga vuran fotoğrafçılar kimlerdi?
Giriş Tarihi: 14.06.2020
09:07
Güncelleme Tarihi: 14.06.2020
09:26
23 YIL II. ABDÜLHAMİD'İN FOTOĞRAFÇILIĞINI YAPTI
Kumkapı'da Haçik adlı bir balıkçının oğlu olarak dünyaya gelir. İlk stüdyosunu ne zaman açtığı bilinmese de en eski kayıt, 1882 yılına, Pangaltı'da Büyükdere Caddesi 30 numaralı yere işaret eder. Kendi adına açmış olduğu bu stüdyoyu daha sonra kapatarak, 1886 yılında "Febüs " ismini koyacağı yeni stüdyosunu, Beyoğlu'nda 310 numaralı yerde açar.
Sonraları yazışmalarında adının yanına, soyadı gibi Febüs yazar. Bir müddet sonra da herkes kendisine Febüs Efendi diye hitap eder. Tarkulyan 1897 yılında, Servet-i Fünun dergisine verdiği ilanda "Hakikaten sanatkârane ve nefis fotoğraflar çektirmek isterseniz, Beyoğlu'nda Doğru Yolda olan Febüs Fotoğrafhanesine müracaat ediniz.'' diye yazar.
RESMİ DAİRELERİN ÖZEL FOTOĞRAFÇISI
Gerçekten de sanatçının çektiği fotoğraflardaki ustalık ve özen hemen göze çarpmaktadır. Kullandığı resimli fonların çeşitliliği ve bu fonların önündeki aksesuarların uyumu, hiç rastlantısal değildir. Böylesi bir fotoğrafhanenin uzun yıllar boyunca tercih edilmeme sebebini bu başarılı çalışmalara bağlamamak doğru olacaktır.
Bu uzun ve verimli çalışma döneminde elimize ulaşan bazı fotoğraflardan, sanatçının Tarabya ve Sirkeci'de birer şube açtığı anlaşılmaktadır.
Ayasofya'da kılınan ilk Cuma namazı
Naciye Suman, 23 Nisan 1881'de Üsküp'te bir paşa kızı olarak dünyaya gelir. Babası, Salih Paşa'dır . 22 yaşına geldiğinde, o zamanlar yüzbaşı olan İsmail Hakkı Bey'le evlenir. Balkan Savaşı'nın sonuna gelindiğinde; Nusret, Fikret ve Nedret isminde üç çocuk dünyaya getirmiş, dördüncüsüne ise dokuz aylık hamiledir.
Osmanlı, Balkan savaşlarında ağır yenilgi alarak yaklaşık 500 sene idaresinde tuttuğu Rumeli'deki toprakları kaybedince, aile için çileli bir dönem başlar. İsmail Hakkı Bey ve karnı burnundaki Naciye Hanım, her şeylerini bırakıp sadece kendilerini kurtararak, Anadolu'ya doğru göç edenler arasına katılır.
Naciye Hanım çocuğunu oralarda doğurmak istemediği için, İsmail Hakkı Bey eşini ve çocuklarını alarak Viyana'ya sığınır. Dördüncü çocuk Macaristan sınırında, trende dünyaya gelir. İşte bu dokuz aylık zorunlu ikamet döneminde, zaten sanatın her dalına tutkun olan İsmail Hakkı Bey fotoğrafçılık sanatını öğrenmek şansını yakalamıştı.
İSTANBUL VE FOTOĞRAFÇILIĞA GİDİLEN YOL
İstanbul'a geldiklerinde Beşiktaş Yıldız'daki Sait Paşa konağını tutarlar. İsmail Hakkı Bey ise Viyana'da kaldığı zaman zarfında fotoğrafçılığı öğrenir. Ailesinin yanına dönerken fotoğraf malzemelerini de beraberinde getirerek, konağın çatı katını adeta bir stüdyoya çevirir.
Eskiden konaklarda çatı katlarının çamaşırlık olduğunu belirten Naciye Hanım'ın kızı Nedret Ekşigil , burada her yerin camla kaplı olduğunu, çekim esnasında ışığın, camlardaki perdelerle yönlendirildiğini söylüyor.
İsmail Hakkı Bey'in fotoğraf merakı sayesinde, tüm aile fotoğrafçılığı kolayca benimser ve çatı katını keyifle vakit geçirdikleri bir alana dönüştürürler.
Naciye Hanım'ın fotoğraf stüdyosu, beklenenden fazla rağbet görünce 1921 Yıldız'da bulunan konaktan Beyazıt'ta tramvay durağında bir apartmanın üç katına taşındı. Alttaki iki kat oturmaları için ayrıldı. Çatı katı ise yine fotoğrafhaneye dönüştürüldü; çatı tamamen kaldırılıp camlarla kaplandı.
Sultan Abdülhamid'in fotoğraf albümünden Osmanlı'daki mahkumlar