Osmanlı'da görülen hastalıklar ve tedavi yöntemleri
Hastalıklar toplumların baş etmek zorunda olduğu büyük sorunlardan biridir. Özellikle de salgın hastalıklar beraberinde binlerce ölüm ve sakatlık getirirdi. Bu hastalıklardan Osmanlı da nasibini alarak veba, cüzzam, çiçek gibi ciddi hastalıklarla yüz yüze gelmişti. Bu dönemde görülen hastalıklar önemli seyyahların seyahatnamelerine de yansımıştı. Peki, Osmanlı'da bu hastalıklara karşı uygulanan tedavi yöntemleri nelerdi? Sizler için seyahatnamelerde görülen Osmanlı'daki hastalıklar ve tedavi yöntemlerini derledik.
Eski tıp anlayışına göre insan vücudu kan, safra, balgam ve sevda olmak üzere dört sıvıdan oluşmaktadır. İnsanın sağlığı bu dört sıvının vücutta dengeli olmasına bağlıdır. Ahlât-ı fâside ise vücuttaki dört sıvıdan birinin bozulması yanı o sıvının diğerlerine galip gelmesi sonucu ortaya çıkan bir rahatsızlıktı. Bu tür rahatsızlıkların tedavisi kolay değildi.
Evliya Çelebi Gebze'deki İçme ılıcasından bahsederken bu hastalıktan genişçe bahseder. Yazar, ahlât-ı fâside hastalığına tutulmuş olanların İçme suyundan üç gün üç güce içerek istifra edip vücutlarındaki sıvıları attıklarını belirtir.
Gut olarak da bilinen romatizmal bir hastalık olan nikris, böbreklerdeki bozukluktan veya kandaki ürik asit miktarının artmasından dolayı meydana gelir. Vücuttan atılamayan fazla miktardaki ürik asit başta eklemler olmak üzere deri altı ve böbreklerde birikerek iltihaplanmaya yol açar. Ayak başparmağı, ayak bileği ve diz eklemlerinde sıkça ortaya çıkan ve çok şiddetli bir ağrı ile kendini gösteren hastalık, nöbetler halinde gelir. Eklemlerde ağrı, şişlik ve kızarıklık yaptığı gibi eklemlerin hareketini de sınırlar. Romatizma hastalıkları içinde en ağrılı olanıdır. Osmanlı tıp literatüründe ayak ağrısı olarak da bilinir.
OSMANLI HANEDANININ HASTALIĞI
Osmanlı hanedanının hastalığı olarak da bilinen nikristen Evliya Çelebi hem I. Süleyman hem de IV. Murad'ı anlatırken bahseder. Evliya, çeşitli vesilelerle Kanuni Sultan Süleyman'ın da nikrîs rahatsızlığına değinmişti. Padişahın çok sayıda sefere çıkması sebebiyle nikrise yakalandığını söyleyen Evliya Çelebi, son seferinde padişahın özveri ve hamiyetine vurgu yapmak için, onun yaşlılığına ve nikris ağrılarına dikkat çekmişti. Nikris ağrılarından mustarip olan padişah, son seferinde ancak taht-ı revân ile yol alabilmişti.
Osmanlı döneminde insanlar ağrılı bir hastalık olan nikrisin tedavisi için ılıcalara yönelirdi. Nikris tedavisinde meşhur ılıcaların başında, Aydos ılıcası gelmeydi. Hatta Kanuni Sultan Süleyman'da buraya gittiği ve ılıcaya girdiği söylenir. Ilgın ılıcası, Niksar ılıcası da Osmanlı döneminde gut hastalığını tedavi için gidilen yerlerden biriydi.
Seyahatname'de en sıkça ismi geçen hastalıklardan biridir. Hansen basili adı verilen bir mikroorganizmanın yol açtığı sinir sistemi ve deri başta olmak üzere birçok organı etkileyen ve bulaşıcı hastalık olarak bilinen bu hastalıkla ilgili Evliya önemli bilgiler verir.
OSMANLI’DA CÜZZAM HASTALIĞI NASIL TEDAVİ EDİLİRDİ?
Miskinhane denilen yerler, Osmanlı döneminde cüzzamlıların karantina altına alındıkları yerleri ifade ederdi. Endülüs, Selçuklu ve Osmanlı döneminde miskinhaneler şehir dışında oluşturulurdu. Cüzzam rahatsızlığına yakalananların tedavi edilmesi sürecinde Osmanlı'nın bu sürece en büyük katkısı, hastaların psikolojilerini de düşünmeleriyle oldu.
Osmanlı Devleti döneminde ilk olarak II. Murad tarafından Edirne'de yaptırılan Miskinhâne'nin 1627 yılına kadar faaliyetteydi. Daha sonra İstanbul, Bursa, Lefkoşa, Kandiye ve Sakız'da da yaptırılan cüzzamhanelerin içinde en önemlisi, İstanbul'da hizmet vereni idi.