Osmanlı'da görülen hastalıklar ve tedavi yöntemleri
Hastalıklar toplumların baş etmek zorunda olduğu büyük sorunlardan biridir. Özellikle de salgın hastalıklar beraberinde binlerce ölüm ve sakatlık getirirdi. Bu hastalıklardan Osmanlı da nasibini alarak veba, cüzzam, çiçek gibi ciddi hastalıklarla yüz yüze gelmişti. Bu dönemde görülen hastalıklar önemli seyyahların seyahatnamelerine de yansımıştı. Peki, Osmanlı'da bu hastalıklara karşı uygulanan tedavi yöntemleri nelerdi? Sizler için seyahatnamelerde görülen Osmanlı'daki hastalıklar ve tedavi yöntemlerini derledik.
1488'de yapılan Edirne Sultan Bâyezid Dârüşşifâsı'nda, meczup yani Allah katına cezb edilmiş kişiler olarak bakılan akıl hastaları tedavi edilirdi. Yine 15. asır sonlarında İkinci Bâyezîd'in Edirne Dârüşşifâ'sı, 16. asır başlarında Hürrem Haseki Sultân'ın Mimar Sinan'a yaptırdığı Haseki Dârüşşifâ'sı o dönemin en önemli bölümü bimârhâne idi.
16. yüzyılda Avrupa'da deliliğin bir hastalık olduğu Avrupası'nda bilinmiyordu ve 1818'de Fransa'da akıl hastaları, hayvanlardan ve canilerden daha kötü muamele görüyordu.
MECZUPLAR İÇİN ÖZEL HASTAHANELER KURULDU
Modern psikiatrinin büyük kurucularından psikiatr Dr. Kraft-Ebing şöyle der: "Hristiyanlık, akıl hastalarına ilgi göstermiyordu. Onları şeytan tarafından ele geçirilmiş yaratıklar şeklinde algılıyordu. Akıl hastalarını tedaviyi Avrupa, Türklerden öğrendi. Türkler, bizden çok önce, akıl hastalarına mahsus hastaneler kurdular."
Bu şifahânelerde musiki ile tedavi gelişmiş olup, hangi makamın hangi hastalıklara iyi geldiği bile tespit edildi. Osmanlı hekimlerinden şair Sururi Hasan Efendi'nin Taat-ü'l-Emcize adlı eserinde, bu makamlar ve kullanıldıkları hastalıklar ayrıntılı olarak açıklanır. Ayrıca, hastalıkların tedavisinde kullanılan bu makamların, günün hangi saatlerinde dinlenildiği de önemliydi. Örneğin Nihavent makamı öğleden sonra daha tesirliyken, Rast makamı gece ve seher vakitlerinde daha tesirlidir.
DOKTORLAR HASTALARI NASIL TEDAVİ EDERDİ?
Evliya Çelebi'ye göre; müziğin insan ruhu üzerindeki olumlu etkisi konusunda yeterli bilgi ve deneyime sahip darüşşifanın hekimbaşısı, hastalarına önce çeşitli makamlar dinletir, kalp atışlarının hızlanıp ya da yavaşladığına bakar sonra ise yararlandıkları uygun melodiyi belirlerdi. Şikâyetleri ve benzer hastalıkları bir araya getirir, darüşşifanın müzik ekibine haftanın belirli günlerinde konserler düzenlettirdi.
Zihni açma ve hafızayı güçlendirmede İsfehan, aşırı hareketli, heyecanlı hastaları sakinleştirme de Rehavi, sıkıntılı, karamsar, durgun ve neşesiz hastaları da iyileştirmede Kuçi makamının iyi geldiğini, Evliya Çelebi seyahatnamesinde belirtir.
HANGİ MAKAM HANGİ HASTALIĞA İYİ GELİYOR?
Musiki makamlarının, tedavi ettiği hastalıkların listesi şöyledir :
Rast makamı: Akıl hastalığından ve felç illetinden kurtulmaya yönelik yardımcı ve destekleyici bir makamdır.
Irak makamı: Asabî mizaçlılara ve hafakana iyi gelir.
İsfahan makamı: Zihni açar, zekâyı keskinleştirir, anıları tazeler.
Buselik makamı: Kulunç ve bel ağrılarının tedavisinde faydalar sağlar.
Revaî makamı: Baş ağrısının tedavisinde kullanılan bir makamdır.
Nevaî makamı: Kadın hastalıklarının tedavisinde ve üzüntüyü gidermede kullanılır.
Egule makamı: Kalb hastalıklarına olumlu yönde tesirleri olan bir makamdır.
Hicaz makamı: Bevliye hastalıklarının tedavisinde destekleyici rol oynar.
Uşşak makamı: Kalb, karaciğer, sıtma ve mide hastalıklarının tedavisinde yardımcı bir metottur.
Yens makamı: Sırt, eklem ve kulunç ağrılarının tedavi edilmesinde yardımcıdır.
Hücent makamı: Ateşli hastalıkları yenmede faydalıdır. Hazmın kolaylaşmasında ve vesvesenin uzaklaştırılmasında tesirleri vardır.
Nihavend makamı: Kan dolaşımı, karın bölgesi ve bacaklardaki ağrıların tedavisinde olumlu tesirleri vardır. Kişiye güven hissi verir.
Hüseyni makamı: Kişiyi ferahlatır. Kişinin kendine güveninin artmasına ve ferahlamasına yardımcı olur. Otistik ve spastik hastalara faydalıdır.
Ölümcül bir hastalık olan veba 14. yüzyılda Avrupa daha sonrasında ise 16. yüzyılda Osmanlı'da kendini göstererek insanlara büyük sorunlar yaşattı. Toplumların belleklerinde derin izler bırakan bu hastalık sayısız edebi eserde anlatıldı. Birçok tolumda "kara ölüm" olarak kayıtlara geçen veba, Osmanlı'da "taun" adıyla da anıldı.
Pireler aracılığıyla insandan insana bulaşan ölümcül vebanın yayılmasında çok çeşitli faktörler etkili oldu. Vebalı birisiyle yakın temas, hastanın eşyaları, kıyafetleri, vebanın ortaya çıktığı şehirdeki iç içe yaşam, dini törenler, pazarlar ve kutlamalar salgına yardımcı olmaktaydı. Bunun dışında bir bölgede ortaya çıkan hastalığın kısa sürede uzak yerleşimlere sirayet etmesinde ise tüccarlar, kervanlar, ulaklar, göçebeler, askerler, yolcular etkiliydi.