Osmanlı'da hayat kurtarana verilen ödül neydi?
Osmanlı'da iyi yüzme bilmenin ustalık ve yetenek işi olarak kabul edildiğini ve hayat kurtaranların devlet tarafından tahlisiye madalyasıyla ödüllendirildiğini biliyor muydunuz?
Giriş Tarihi: 12.06.2019
08:39
Güncelleme Tarihi: 12.06.2019
09:02
Türkler, asırlarca bozkırlarda yaşamışlar, denizi tanımamışlardı. Bozkırlara alışık yapımız yüzünden Anadolu'ya geldiğimizde, ilk zamanlarda denize karşı mesafeli durduk. Ancak özellikle sahillere yerleşen Türkmenler'in bir kısmı zamanla denizlere yavaş yavaş alıştılar. Batı Anadolu'daki Türkler arasından Barbaros kardeşler, Turgut Reis gibi birçok büyük denizci çıktı. Fakat yine de Türkler'in önemli bir kısmı denize mesafeli durmaya devam ettiler. Bu yüzden yüzme bilen de azdı. Osmanlı yönetimi, boğulmaları önlemek için özel alanlar dışında denize girilmesini yasaklamıştı. Boğulmakta olanları kurtarana ise madalya verilirdi.
Bir fedakârlık, bir muvaffakiyet veya yararlık karşılığında devletin tebaasına verdiği altın, gümüş, nikel, bakır gibi madenlerden yapılmış mükâfat ve şeref alameti olarak tarif edilen madalyanın, Osmanlılarda ilk ihdası 1730 yılına kadar gider. Bu tarihten itibaren de devletin yıkılışına kadar 60'a yakın madalya çıkarılmıştır. Bunlar arasında en dikkat çekici olanlardan biri, Sultan Abdülmecid döneminde çıkarılan ve "tahlîsiye" yahut "tahlîs-i cân" isimleriyle anılan madalyadır. İlk defa 1859'da çıkarıldığı kaynaklarda belirtilen bu madalyanın, bundan birkaç yıl önce ihdas edilmiş olduğu ortaya konmuştur.
Madalya zamanla, bilhassa askerî başarıları takdir amacıyla göğse takılan ve çeşitli şekillerde hazırlanmış olan bir nevi nişan haline geldi. Osmanlılar'da madalya nişandan önce olup ilk Osmanlı madalyalarının ihdası 1143 (1730-31) yılındadır. Ferahi denilen altın madalyanın ne için çıkarıldığı bilinmemektedir.
Daha sonra sırasıyla 1168'de (1755) çıkarılan sikke-i cedîd madalyası altın; 1216 (1801) Vak'a-i Mısriyye madalyası altın ve gümüş; 1240 (1824-25) Hilâl-i Osmânî altın; 1247 (1831-32) İşkodra madalyası (Câmi-i Nusretiye) altın ve gümüş; 1253 (1837) Hâdimü'l-Haremeyni'ş-şerîfeyn beyzî şekilde gümüştendir. Ayrıca 1249 (1833) Hünkâr İskelesi madalyası altın, gümüş ve bakır; 1255 (1839) Atik iftihar madalyası altın ve gümüş; 1256 (1840) İftihar madalyası altın; 1256 (1840) Beriyyetü'ş-Şâm ve Kal'a-i Akkâ madalyası altın ve gümüş; 1260 (1844) Tashîh-i ayâr-ı sikke madalyası altın, gümüş ve bakır (birincisi 50, ikincisi 44, üçüncüsü 38 mm. çapındadır); 1263 (1847) Kürdistan madalyası (bu madalyanın murassaı olduğu gibi altın ve gümüşü de vardır).
1263 (1847) Yemen muharebesine mahsus madalya altın ve gümüş; 1265 (1849) Ayasofya tamir madalyası altın, gümüş ve bakır (camiyi tamir eden mimar Fosatti, madalyayı yapan sanatkâr da Robertson'dır); 1266 (1850) Bosna madalyası altın ve gümüş; 1267 (1851) Tanzîmât-ı Hayriyye madalyası tunç (Brüksel'de Hart isimli bir sanatkâr tarafından yapılarak Sultan Abdülmecid'e takdim edilmiştir); 1270 (1853-54) İftihar madalyası altın ve gümüş; 1270 (1853-54) Sinop madalyası tunç (Paris'te yapılmıştır).
1271 (1854-55) Bahr-i siyâh ve Tuna madalyası kurşun (Paris'te yapılmıştır); 1271 (1854-55) İttifâk-ı düvel-i selâse madalyası tunç; 1272 (1855-56) Kars madalyası altın ve gümüş; 1275 (1858-59) Nişân-ı iftihâr altın ve gümüş; 1276 (1859-60) Tahlîs-i can madalyası gümüş ve bakır; 1276 (1859-60) Tahsîn-i hüner ve mârifet madalyası altın, gümüş ve bakır; 1277 (1860-61) Zaptiye çavuşları madalyası gümüştür. (Madalya - İbrahim Artuk, TDV, İslamansiklopedisi)
"Tahlis "; halâs etmek, kurtarmak manasına gelir. "Tahlisiye " de kurtarmayla alakalı anlamını ifade eder. Tahlisiye madalyasına "cankurtaran madalyası" ismi de verilmekte ve vesikalarda bu isimle de anılmaktadır. Madalyamız; yangın, sel, deprem gibi türlü felaketler veya birdenbire vuku bulan tehlikeler karşısında ölümle burun buruna gelenleri canını hiçe sayarak, varlığını ortaya koyarak kurtaranlara Osmanlı Devleti tarafından verilen bir madalya idi.