Osmanlı’da saltanat alâmetleri
Türk Devletlerinde, devlet liderlerinin, sultanların, padişahların, kağanların ve hanların tarihte birtakım hükümdarlık alâmetleri vardı. Bu alâmetler sembolik olsalar da, hükümdarlığa işaret eder ve bu alâmetlerden birinin bile eksik olması durumunda hükümdarın meşruluğu sorgulanır hale gelirdi. Sizler için bu alâmetleri listeledik…
Giriş Tarihi: 07.10.2018
13:16
Güncelleme Tarihi: 06.02.2019
13:00
Padişahın seyyar sayar gibi dairelerinden oluşan çadırına böyle denirdi.
Seyahat-i hümayun ve savaş maksadıyla ise sefer-i hümayun denen gezilerinde bu suretle iki eş otağ-ı hümayun yola çıkılır, biri bir konak ötede kurulurdu.
Tanzimat devrinde padişahlar hususi trene bindikleri için otağ âdeti kaldırıldı. Deniz seyahatlerinde padişah, yatına biner ve birkaç harp gemisi refakat ederdi. Klasik dönemde padişahın şahsına mahsus bir baştarda hazır tutulurdu.
Peygamber'in halen Topkapı Sarayı'nda Emanet-i Mukaddese arasında bulunan Hırka-i Şerif dairesindeki sancağı, savaşlarda ve dört büyük ihtilalde, padişahın yanı başında bulunurdu.
Bir bölük askerin hizmet ettiği ve saygı duruşu yaptığı bu sancak, kılıfından çıkarılmaz ve yıpranmaması için açılmazdı. Padişah böylece halife sıfatını belli ederdi.
Nevbet, hükümdarlık sarayının kapısında veya saltanat çadırının önünde o zamanın devlet bandosunun konser vermesi demektir.
Nevbet, Sultan için, namaz vakitlerinde olmak üzere günde beş defa çalındığı halde; hükümdarlar, üç defadan fazla çaldıramazlardı. Hükümdar seferde iken de devlet orkestrası yanında olurdu.
Devlet mehteri geleneği eski Türk devletlerinden itibaren süregelmiştir. Bu bir nevi mızıka takımına "tuğ" da denilmiştir. Yine hâkimiyet sembolü olarak davula "kövrüg", "köbrüge", "kös" isimleri verilmiştir.
FERMÂN-I HÜMÂYUN VE HATT-I HÜMÂYUN
Padişah adına, onun tuğrası ile muvaşşah hükümetin çıkardığı her türlü devlet işine ait yazılı emre, ferman denirdi.
Kanun kuvvetindeydi, itaat etmeyenin katli vacipti. Padişahın el yazısı ise hatt-ı hümâyun idi. Mühim meseleler üzerinde ve ekseriya sadrazama hitaben olurdu. Ferman, bir yüksek göreve tayin; bir türbe tevcihine ise, menşur denirdi.
Osmanlı Devleti Tarihi - Yılmaz Öztuna